Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şebnem

Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir.
Reklam
Asıl önemli olan bir kaçma imkanı, değişmez ve şaşmaz bir gidişatın dışına atlayış, umudun bütün şanslarını taşıyan delice bir koşuştu. Tabi umut, koşup giderken bir sokağın köşesinde, daha kurşun havadayken vurulup ölmekti.
O zamanlar sık sık şöyle düşündüm; beni kuru bir ağacın gövdesine hapsetseler de başımın üstündeki gök parçasına bakmaktan başka yapacak işim olmasa da yavaş yavaş ona da alışacaktım.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tutukluluğumun başlangıcında en zoruma giden şey, kafamda hala özgür adam düşüncelerininin bulunmasıydı. Mesela birdenbire bir plajda olmayı, denize doğru ilerlemeyi istiyordum. Ayaklarımın altında ilk dalgaların seslerini, vücudumun suya girişini ve bundan duyduğum ferahlığı zihnimden geçirince, aniden hapishane duvarlarının nasıl da dar olduğunu hissediveriyordum.
Anlayacağınız üzere beynim, üzerine binen acıyı ve endişeyi artık kaldıramayacak duruma gelmişti. Bana şöyle diyordu: "Ben bırakıyorum, ama eğer burada mevcut yapının bütün olarak sürdürülmesini isteyen biri varsa, o zaman paylaşmalı." İşte burada kaybedecek çok şeyi olmadığı için akciğerim göreve talip oldu. Beynim ve akciğerim arasında ben farkında olmadan gerçekleşen bu müzakereler oldukça çetin geçmiştir herhalde.
Reklam
Hayatın adil olmasını bekleyerek ne çok zaman kaybediyor şu insanoğlu.
Kendilerini felaketlerden koruyarak yaşayanlar ölmediler sanki. Uzun yaşamak bir gaye olamaz. İnsanca yaşamak, doludizgin, hesapsız ve geleneksiz bir yaşamak anlam verebilir şu dünyada geçirdiğimiz günlere. Herkes yaşlılığını rahat geçirmek için gençliğini heba edercesine her şeyi yasaklayıp kısıtlıyor kendine. Oysa gençliği ıskalanmış bir hayatın yaşlılığı ne işe yarar ki? Öleceksek aşktan ölelim ulan.
Birini sahiden sevdiğinde, o zaten dünyanın en günahsız oluyordu.
Aşk bir amaca dönüşmeliydi. Kutsal bir gayesi olması gerekirdi. Kuru kuru sevmelere doyamamaktan farklı bir hissiyat yaratmalıydı. Köklü bir değişime sebep olmayacaksa ne anlamı kalırdı bir kadına aşık olmanın? Aşk bir şeyler icat etmeye zorlamalıydı insanı. Kendinde bir şeyler keşfetmeye, yapılmamışı yapmaya ayaklandırmalı, başarmaya itmeli, kamçılamalı, harekete geçirmeliydi.
Beklemek umudu azaltıyordu. Umut beklememekteydi aslında. İnsan ne kadar koşarsa, o kadar geç kalıyordu her şeye...
Reklam
Kavga ve öfkeyle tepinilen topraktan sevgi fışkıracak değildi ya...
Kederin uzun süre kaldığı yerde alışkanlığa dönüşmese de mutsuzluğu kalıcılaştırmaya başladığı kesin.
Sana rastlamak mutluluktu. Sana sahip olmak başka bir şey. Başka bir ad bulmak gerek. İçine taşınması gibi bir şey insanın...
Bazen gitmek, kalmanın ısrarcı çağrısı karşısında çok daha onurlu bir eylem olarak yerini alıyor aşkların seyir defterinde. Sana gitme demiyorum, ama belki kalmamalısın da.
Hiçbir kadın onu, "önce öpüp sonra doğuramazdı" anasından başka.
Reklam
Panik ve ölüm korkusu her yeri sarmaya başlamıştı. Ormanda hareketi gören askerler de peşlerine düşmüştü. Yanında yürüyen kadın çocuklardan birisi geride kalınca kucağındaki bebeği ve eteğine yapışınca kucağına aldığı diğer çocuğuyla yoluna devam ederken geride kalan bağırıyordu: "Anne beni bırakmayın!" Kadın geriye dönüp arkadaki çocuğa baktı. Mermi sesleri de iyice yakından geliyordu. Koşarak geriye gidip, kucağında ağlayan bebeği orada bırakıp biraz daha büyük olan çocuğu alıp geri geldi. Koşarak ormanın içine doğru yöneldiler. Mola vermek zorunda kaldıkları bir yerde Cemalettin kadına, "Neden bebeği orada bıraktın?" diye sorduğunda, aldığı cevap ömür boyu belleğinde o günlerin yakıcılığıyla kalacaktı. "Geride kalan biraz büyüktü, seslenince dayanamadım. Bebek daha küçüktür, anlayamaz ne olduğunu."
Şairliğimin iki ana kırılma noktasından birisi çocukluğumdur. Sürgüne mecbur, yalnızlığa mahkum edilen ailemle doğduğum topraklardan uzağa düşürülmem, kendime doğru yapacağım yolculukların başlangıcı olmuştur.
Bir kanat ucunuzdan diğerine kadar tüm bedeniniz, düşündüklerinizden başka bir şey değil. Düşüncelerinizin zincirlerinden kurtulun, bedenlerinizin zincirlerini kırın.
Cennet bir yer, bir mekan değildir, bir zaman dilimi değildir. Cennet öğrenmektir, mükemmelliktir. En iyi hıza ulaştığın an, cennete de ulaşmış olacaksın Jonathan. Ve bu saatte bin mil, bir milyon mil hızla ya da ışık hızıyla uçmak anlamına gelmiyor. Çünkü rakamlar sınırları belirler; iyinin, mükemmelin sınırları yoktur. Mükemmel hıza ulaşmak oğlum, orada olmak demektir.
Nereden geldiğimizi hemen unutup nereye gittiğimizi merak bile etmeden, günübirlik yaşayarak çoğu kez birbirinin aynısı olan şeyler yaptık; bir dünyadan gelip diğerine gittik. Yemekten, birbirimizle mücadele etmekten, sürüye gücümüzü kanıtlamaya çalışmaktan daha başka yaşama nedenleri olduğunu öğrenmek için kaç yaşamdan geçmek zorunda kaldık, bir fikrin var mı Jonathan?
Yaşamak için ne çok neden var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, özgür olabiliriz! Uçmayı öğrenebiliriz!
Reklam
Haritaya bakıp hayal kurmayı çocukluğumdan beri severim. Hiç görmediğim, büyük olasılıkla da göremeyeceğim kentlere, kıyılara ve adalara düşlerimde ulaşır, hiç tanımadığım insanlarla dostluk kurarım. Bu yüzden olsa gerek, biraz da hüzün vericidir haritalar. Yüreğinde yolculuk özlemi olup da hayatı dar bir alana tutsak olanlar için acının resmidir her harita.
‘Topraklarımızın kıymetini biliyoruz. Bu topraklarda Beyaz Adam’ın ihtiyacından çok daha fazla kerestelik ağaç var. Onları yabancılara satıp iyi para kazanacaklar. Atlar, sığırlar için bol miktarda ot var. Buralarda tütün yetişiyor, o da iyi para getirecektir. Buğdayı ve mısırı öğütmede kullanılacak sularımız da Beyaz Adam için kıymetlidir. Hatta ölmüş ağaçları katran yapımında kullanabilirler. Bütün bunlar bitip tükenmez hazinedir. Fakat biz toprağımızı birkaç güzel eşya karşılığında verirsek, bir iki mevsim sonra o güzel şeyler eskiyecek ve elimizde hiçbir şey kalmayacaktır. Toprak ise ölümsüzdür. Onu korursak bizden sonraki nesillerimiz için de yuva olmaya devam edecektir.'
Allah'a tanıştığım çalışkan doktorlar için, iyileştiğim için, bizi hayatta kalma mücadelesi verebileceğimiz bu dünyaya gönderdiği için teşekkür ediyorum. Kimi insanlar iyi, kimileri kötü yollar seçerler. Bir insanın kurşunu beni vurdu. Bir anda beynimi şişirdi, duyma yetimi elimden aldı, yüzümün sol tarafındaki siniri kesti. O bir andan sonra, milyonlarca insan benim hayatım için ve bana bedenimi geri kazandıran yetenekli doktorlar için dua etmeye başladı. Ben iyi bir kızdım. Yüreğimde yalnızca insanlara yardım etme duygusu vardı.
Sayfa 370Kitabı okudu
Sanırım bir felaket olduğunda ya da hayatlarımız tehlikeye girdiğinde, günahlarımızı hatırlıyoruz, Allah'ın karşısına nasıl çıkacağımızı ve affedilip edilmeyeceğimizi merak ediyoruz. Ancak Allah bize unutma gücü de vermiş; bu yüzden bir trajedi sona erdiğinde, hayatımıza hiç bir şey olmamış gibi devam ediyoruz.
Sayfa 135Kitabı okudu