Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.31
SEVAL ZENGİN
SEVAL ZENGİN
@sevalzengin
Öğretmen
94 okur puanı
Kasım 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Çin edebiyatına dair ilk deneyimim oldu bu kitap. kültürel farklılıklar, inançsal farklılıklar onların doğasına ait yaşam biçimleri, zorlu hayatlar ve nihayetinde ölümle yüzleşme...
değişik bir deneyim oldu. meraklısına tavsiye edebilirim.
Kehribar Geçidi...
Nar Ağacı kitabını hayranlıkla okuduğum Nazan Hoca'nin bu kitabı hakkında bir iki söz de ben söylemek isterim.
Tarihi olgularınnyer aldığı kendini okuturken birşeyler de öğreten ve araştırmaya iten kitapları çok severim. Bu kitabı okurken de öyle bir heyecan ve merak duygusu içindeydim. Platon'u ve mağara teorisini, 300ler ve 600ler Roma'sını tabiki yedi uyurlari ve daha nice merak uyandıran şeyi bir yandan da araştırdım. Bu yedi kişinin hayat hikayeleri ve birbirlerine bir yerde dokunmalari ve bir olarak bir yola çıkmaları... Bu esnada insanlığın bildiğimiz acı ve acımasız yüzü, yıllar, yüz yıllar geçse de tarihin başka yüzlerde ve başka şekillerde de olsa aynı acımasızlığı yeniden yarattığını umutsuzca karşıdan izlemiş oldum.
bir tek eleştirecegim nokta uzun ve kendini yineleyen cümleler ile bir parça insan da bıkkınlık hissi uyandırmasidir.
onu dışında okumaya değer bulduğum bu kıtabi tabiki tavsiye ederim. Ne olursa olsun doğruyu savunanlar iyiki varlar....
Masal Masal İçinde...
Bir kitap ne kadar çok sevilirse ve bittiğinde ne kadar çok zihni meşgul edebilirse o kadar sevdim ve zihnim bir o kadar meşgul. Kaan Murat Yanık'ın okuduğum 3. kitabı ve en sevdiğim kitabı...
gerçekten de uzakların şarkısını dinler gibi, masaldan masala koşar gibi, kah hüzünlenerek kah gülerek kah kendimden bir şeyler bularak okuduğum nadir kitaplardan. Bünyamin'in hikayesi ile başladığımız bu kitap bizi İstanbul'dan alıp Kars'a oradan da yeni kahramanı Gülbadem ile hindistan'a oradan yine İstanbul'a zaman ve mekandan azade bir şekilde Diyar Diyar dolaştırdı. Kitapta her şey tamam da İpek böceğinin hikayesinin yarım kalışı ben de buruk bir hüzün oluşturdu. kesinlikle mistik olguların tarih ile harmanlandığı, aşkın sevginin dostluğun fedakarlığın hasretin gurbetin iyinin ve kötünün azmin çalışmanın ilmin ve bilimin yani insanı insan yapan bütün duyguların iç içe geçmiş olduğu bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum...
Okur Takip Önerileri
oyun içinde oyun an içinde anı aşk içinde acı ve lanetler ve geyikler
uzun süredir bir kitaptan bu kadar etkilenmemiş bir kitap ile bu kadar duygusal bağ kurmamıştım. Murathan Mungan dehasını harika bir üçüleme ile taçlandırmıştır. masal içinde masal anı içinde anı oyun içinde oyun özellikle de 3. eseri Geyikler Lanetler beni bu yönü en en çok etkileyen olmuştur. Ah Cudana... bir geyik iken alıp seni insan bedenini hapsettiler. Murathan Mungan diyor ya zaten aynaya bakıp da hapsolduğu bedene cehennem diyenler diye...İliklerime kadar hissettiğim bir okuma oldu. Teşekkürler Murathan Mungan...
Romantik akım romanların öncülerinden Madam Bovary
... Fakat çok zor bitirdim. Sırf filmini izlemek için kendimi okumaya zorladım. Çünkü bir kadının aşk, şehvet ve ihtişama bu kadar körlemesine kendini feda etmesi, aynı şekilde kocasının da bir kadına bu kadar körü körüne hiç birşeyi görmeden inanması ve bağlanması sanırım benim dünya görüşüme uymuyor. Ayrıca diğer bir yandan aşk ve şehvet ve mal mülk düşkünlüğü nedeni ile ettiklerini buldu diyerek kadının intiharını okurken ve olacağı buydu derken, Onunla bu yaşak aşkı paylasan erkeklerin hiç birşey olmamış gibi hayatına devam etmeleri beni rahatsiz etti. Daha istesem bir sürü şey sıralayabilirim de gerisini okumak isteyenler bulabilir diyerek bu incelemeyi burada bitiriyorum.
Yanlış düşüncelerin talihsiz köleleri diyor insanlara Epiktetos. Herşey başımıza gelenler hakkında düşüncelerimiz ve bu düşünceler ile şekillenen davranışlarımızın sonucu olarak gerçekleşmiyor mu?
Uzun zamandır hayatımda bu kadar etki edeceğini düşündüğüm bir kitap okumamıştım. Bence Stoa Öğretileri geçmişte kalmış falan değil, aksine bugünümüzü çok güzel hem açıklıyor hem de hitap ediyor. Okudukça vallahi ben bunu düşünmüştüm dediğim, aha da beni anlatıyor dediğim bir çok yer oldu Gerçekten de beş çayı tadında altını çize çize okuduğum bir baş ucu kitabı.
Dibin de dibini görmek bu olsa gerek. Olayların geçtiği yerler gerçek olunca böyle de hayatlar var diyorsun okurken. Adından da anlaşılacağı üzere heba olmuş hayatlar üzerine yazılmış üzücü bir kitap.
Bakır adındaki bir gencin ve onun nezdinde gençlerimizin içki uyuşturucu ve daha nice kötü alışkanlıklar batağında çırpınışının hikayesi.
Akıcı, ilgin çekici olmasının yanında küfürlü konuşmaların çok fazla olması biraz rahatsiz edici fakat bir o kadar da hikayeyi gerçekçi kılıyor. Fakat bu durum yine de rahatsız olmamı engellemedi.
kısacası okumayı düşünenler için kaybedenler kulübüne hoşgeldiniz diyebilirim...
pişmanlıklar ah pişmanlıklar.
pişmanlıklarınızı bir kitap haline gelmiş şekilde bir anda okumaya başlasanız ve onları düzeltmek için bir şansınız olsa ne olurdu?
bence kitap özünde yaşayamadığımız hayatlara duyulan ozlemlerle ve bundan kaynaklanan pismanliklarla elimizin altindaki hayatımızı mahvedişimizin hikayesini Nora aracılığı ile anlatıyor bizlere.
yazım tekniği olarak kolay okunabilir bir kitap ama bana geçmişe dönüp bir çok şeyi düşünme imkanı sundu. durup düşününce pişmanlıkları sıraya dizince ortaya yaşadığın ve yaşamak istediğin hayat arasındaki fark çıkıyor demek.
yine de ana karakterin yaşanan diğer evrenlerdeki hayatlarında hiç söz hakkı olmadan pat diye o hayata dahil olması bence romanın eksik kalmış kismiydi.
keyifli okumalar...
Gülsarı demek hüzün demek
"Sırtındaki biniciden ve yürüdüğü yoldan başka bir şey düşünmesin diye, insanlar onu başka her tutkudan mahrum bırakmışlardı."
Kitapta yer alan bu söz Tanabay'ın Gulsarı'yı gördükten sonra aklından geçirdikleriydi. Bu sözler bence hem kitabı hem de Tanabay'ın hayatını çok güzel özetliyordu. Bundan sonra Gülsarı demek benim için hüzün demektir. Kitabın her sayfasında dalından kopan bir yaprağın, ömürden geçen her günün hüznünü hissettim.
Murathan Mungan'ın okuduğum ilk kitabı...
Kendisini başka eserleri ile tanısam daha mı iyi olurdu diye kendi kendime mücadele içerisindeyim. Kendisini okuyanların ve bu kitabı okuyup burada incelemeler paylaşmis kişilerin yazılarını okudum. Onlarla harika, mükemmel bir eser okumuş olduğumuz düşüncesini paylaşmayacağım sanırım ne kadar istersem istiyeyim. Bu kitabı okumak bazı hassasiyetlerimizi zorluyor bence. En çok da 3. hikaye için. Ne kadar açık görüşlü ve sağduyulu olmaya çalışırsam çalışayım. Aile bütünlüğünü, anne çocuk ilişkisini, karı koca ilişkisini bu derece kötü şekilde ele alınması, böyle hayatların var olma düşüncesi beni çok rahatsız etti. edebiyatın güzelliğini seven ben, Mungan'ın kurmuş olduğu cümlelerin tabiki hayranı oldum fakat aşırı derecede cinsellik içeren son hikayesi artık bu kadarı da pes dedirtecek noktaya getirdi benisayfalar ilerlerken. Aile denen kurum bu kadar karanlık, kötü mü? Eşcinsellik, ensestlik ve daha ne ararsan var olan bu hikayede olan yine küçük Ali'ye oldu. Bir daha Murathan Mungan okur muyum? evet okurum ama önce yazar ile barışmam lazım.
Nihayet bitirdim....
Bu bitiş vicdanımın sesini susturmak için de hızlı bir bitiş oldu. Bu kitap benim insanlığımı o kadar rahatsız etti ki çabucak okumak ve kurtulmak istedim. Çünkü Büyük Buhran dan sonra yıllar geçmiş ama insanlar aynı acıları başka başka sebeplerle defalarca yaşamaya mahkum edilmiş. Çok yakınımızda hala Suriyeli göçmen krizi sürmekte. Aynı kitaptaki gibi; önce onlara acıdık, sonra elimizdekileri alacaklar diye korktuk, yok pahasına sigortasız çalıştırdık, ama bir çoğundan gün sonunda tiksindik. Belki de nefret ettik. Ama onlar içlerinde neler yaşadılar, neler feda ettiler de buralara geldiler düşünmedik. Biz değiştik. Onlar da değişti. Velhasıl, bu kitap damağımda buruk bir acı bıraktı. Okuyun, sizin de vicdanınıza dokunsun.
Sen bir birikimsin Sayru Usman
Ben kendi adıma müthiş bir kitap okudum. Kitapta aktarılan bilgi birikimine hayran kaldım. Bir ders kitabı gibi altını çizdim, kendimce notlar aldim, okunacak bir sürü kitap , izlenecek filmler, tiyatrolar öğrendim. Tanzimat ve sonrası Türk tiyatro tarihinden girdik, Shakespeare dan ciktik. bir çok sanat dalı ile alakalı kulak dolgunluğu edindik. Osmanlı tarihinin karanlık sularında dolastik. Ben Sayru Usman'ın yanlizliğında ve yaşlılığında inanılmaz bir keder gördüm. Evet bu yazdıklarıma merakınız yoksa okumak sıkıcı gelebilir çünkü bilinmeyen bir sürü bilgi, sanrı mi gerçek mi belli olmayan bir sürü tarih akışı içerisinde sürekli elimde telefon birşeyler araştırmak zorunda kaldım.ama bir süre sonra bundan zevk alır hale geldim. Okuduklarımın hepsi aklımda kalır mı? Bilmiyorum ama kafamda bir çok düşünceye ve doluluğa sebep vermesi ve bitirdikten sonra da hala bazı olayları araştırma isteği uyandırması açısından başarılı bir kitap.
Aklımda kalan en çarpıcı cümle ise annesinin ölümünün ardından "yaşanmamış bir ömrün posasını toprağa verdiler bugün." demesiydi Sayru Usman'ın. Uzun süre yaşanmamış bir ömrü mü yaşıyorum. Kendimi nasıl var edebilirim, edebiliyor muyum. Sadece ev hanimi, anne ve eş olmanın yetmedigini gayet de iyi anlatıyor bu satirlar. Keyifli okumalar...
Heba
Okumuş olduğum 2. Hasan Ali Toptaş kitabıydı "Heba". Kitap hakkında incelememi yazmadan önce yazılan diğer incelemeleri okudum. Genel anlamda beğeni toplamis olması eleştirilerimde biraz daha yumuşak olmaya sevk etti beni.
(Bundan sonra spoiler içerebilir. )
Kitap benim için 3 kısma ayrılıyor. Ev sahibine anahtar teslim ettiği rüya, askerlik ve köy hayatı olarak. En memnun olduğum kısım 1. Kısımdı. Çünkü heba olmuş bir hayatı iliklerinize kadar hissedebilirsiniz. Hayata dair nokta atışı tespitler de cabası... Sonrasında Ziya nin asker arkadasi Kenan in köyüne yerleşme isteği ve köyün tasvirleri ile sizde de karmaşık şehir hayatını bırakma isteği doğuyor. Alıp başımı gitsem diyorsunuz. Lakin askerlik anılarına geri dönüş yaptığı en uzun kısımda canınız çok sıkılıyor hikayeden değil yaşananlardan sinirda askerliğin çilekeşliginden, zalim komutanlardan, yok artık dedirten olaylardan...
Buraya kadar herşey güzel fakat hikayenin son kısmında köy hayatına gelince cinsel içerikli bir iki durumu bu hikayaye sokmaya gerek var mıydı? Demeden ediyorum açıkcasi bu kısımlar beni rahatsız etti. Ve kafamda bambaşka bir son yazma istediği uyandırdı. Evet Ziya ve Kenan hayatlarini birer hiç uğruna heba etmişlerdi. Bu hikayaye mutlu son yazılamazdi ama başka türlü de yine de heba edilebilirdi.
Son olarak yazarın neden bu kadar sevildiğini anlayabiliyorum anlattığı her anı yasamiscasina kafamızda tasavvur edebiliyoruz. O ana gidip acı keder neşe ne varsa ortak olabilirsiniz. Heba olmuş bir okuma kesinlikle değildi. Tabiki tavsiye edilir...
Yitik Adanın Öyküsü
Avrupa'dan kopan İber yarım adasi, kendi başlarına kalmış iki ülke. Bu iki ülkenin siyasi tavrı, ve tabiki bu kopuşu kendine fayda sağlayacak şekilde değerlendirmek isteyen diğer ülkeler. Diğer yandan adanın ayrılışı ile ilgili kendini sorumlu tutan 5 kişi bir araya geliyor ve kopma noktasına bir yolculuk başlıyor. Adanın hikayesi ile yolcuların hikayesi birlikte ilerliyor. Fakat kitabı bir macera kitabı olarak okursanız yetersiz kalıyor. Daha çarpıcı ve macera dolu satırlar bulamıyorsunuz. Daha çok bir kaos ortamı yine zenginler paçayı kurtarıyor. Halklar panik halinde hükümetler neler yapıyor. Tabiki altı çizilecek bir çok aforizma ve kinayeli ifadeler var. Ama bir iki olay olmasa da olur dedirtiyor. Sonunu zor getirdim açıkçası çünkü konu bir türlü akmıyor.
Yine de bu kitap bana harita merakı uyandırdı. Biraz şehir bilgisi iyi olurdu. bence başka baskılarına Portekiz ve İspanya haritaları koymaları lazım.
Jane Austen in okuduğum ikinci kitabıydı. İlki Gurur ve önyargı tabiki. Dolayısı ile kıyaslama yaparak okudum biraz. Tarz aynı ikilemler, zitt duygular, kadın erkek ilişkileri, dedikodular ve bolca aşk. Hercai kız kardeş karakteri baskın olarak yansıtılmamis gibi geldi bana zira Marianne nin en hercai davranışı hasta olacak kadar aşık olmasiydi. Fakat 'gurur ve önyargı' kadar keyifle okumadım ne yazık ki. Benzer konular icermesinden de olabilir bu ama yan karakterlerin ana olayı solda bırakacak kadar detaylı romanda yer alması biraz sıkıcı geldi. Sanki olaylar oluyor ve evlerin bir köşesinde benimle alakalı olmayan olaylar yaşanıyor ve ben bunları takmıyorum gibi hissettim ️ yine de yazarın ilk eseri olması sebebi ile kendisini tabiki takdir ediyorum. Kitabın filmi olduğu için mutlaka izleyeceğim.
Bir Türk dizisini izlerken alacağınız tadı veren ama reklam aralarına sizin karar verdiğiniz, uzun uzun aşk ve bakisma sahnelerini bir çırpıda okuduğunuz sürükleyici bir kitaptı. Uzun betimlemelerden, edebi sanatlardan uzak yalin hatta birazda küfürbaz bir anlatım. Kendinizi dikkatli vermeniz gerekmiyor, bir solukta oku bitsin. Son kısımları gereksiz uzundu malum Türk dizilerine benzetmiştim ya zaten. Yine de kendisini çabuk okutturan bu kitap için iyi okumalar...
