Örneğin okulda, Atatürk'ün karga kovaladığını bilirdik ama 5000'e yakın kitap okuduğunu bilmezdik. Laikliğini az çok bilirdik, ama Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci Yunanlılarca yıkılan, ahır yapılan yüzlerce camiyi tamir ettirdiğini bilmezdik. İçki içtiğini duyardık da. Kur’an’ın ilk gerçek tefsir ve tercümesini yaptırmak için verdiği mücadeleyi
Atatürk bu milleti iki kere kurtarmıştır: İlk kurtuluş; akılla-silahla-imanla-cesaretle- kazandığı Kurtuluş Savaşı, ikinci kurtuluş ise; akılla-kalemle-bilgiyle-azimle kazandığı Uygarlık Savaşı’dır.
Tek Parti döneminde bırakın Kur’an’ın öğrenilmesinin, öğretilmesinin ve okunmasının yasaklanmasını, o tek Parti’nin kurucusu Atatürk, bizzat Kur’an’ın Türkçe anlamının halka okunarak Kur’an’ın en iyi şekilde halka öğretilmesi için 1932 yılında büyük bir “Kur’an’ı anlama seferberliği” başlatmıştır. Tam 9 gün İstanbul’un en önde gelen hafızlarını Dolmabahçe Sarayı’na kabul ederek onlarla Türkçe Kur’an, Türkçe hutbe, Türkçe ezan konusunda çalışmalar yapmıştır. Hafızlara camilerde Türkçe Kur’an’ı nasıl okuyacaklarından tutun da hangi sureleri, hangi ayetleri okuyacaklarına kadar her şeyi tek tek anlatmıştır. Bazen eline Kur’an-ı Kerim’i alıp tane tane Kur’an okumuş, bazen bir hafıza Kur’an okutup dinlemiş, bazen de güzel Kur’an okuma yarışması yapmıştır. Kur’an okunacak camilerin haberlerini önceden gazetelerde manşetten duyurtmuş, halk da bu Kur’an ziyafetlerini takip etmek için İstanbul’un tarihi camilerini hıncahınç doldurmuştur. Atatürk, 1932 yılı Ramazan ayında İstanbul, camilerinde gerçekleştirilen Kur’an ziyafetinin sadece İstanbul’la sınırlı kalmaması, bütün ülkenin bundan yararlanması için, Ayasofya Camii’nde okuttuğu Kur’anı radyo ile bütün ülkeye duyurmuş, kendisi de radyosu başında Kur’an dinlemiştir.
30'lu yıllarda "Etrüskler Türktür dediği için Atatürk'ü eleştirenler,bu ve benzeri tezlerin bilimsellikten uzak, sadece “konjektürel"çalışmalar olduğunu ileri sürenler, Amerika, İtalya ve İspanya Ünıversıtelerınden bir grup “özgür bilim insanının" “genetik araştırmalar’ sonucunda “Etrüsklerin Türk olduklarını kanıtlamaları" karşısında şaşkınlığa düşmüşe benzemektedirler. Kanımca, Ferrara
Üniversitesi’nin 2004 yılında yayınladığı “Etrüsklerin Türklüğüne ilişkin Rapor hem Antik tarihin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini kanıtlamaktadır, hem de Türklerin “uygarlıktan nasibini almamış, barbar ve geri bir ulus olduğunu” bilimsel bir gerçeklik
olarak kabul eden “Batı merkezli tarih tezinin” şuursuz savunucularına çok anlamlı bir yanıt niteliği taşımaktadır.
"Türk’ün manevi vasfı bir güneş gibi doğacaktır. " ve "Türk
çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapacaktır.'' diyerek
30’lu yıllarda "Türklerin saklı tarihini" gün ışığına çıkarmak için
olağanüstü bir mücadele veren Mustafa Kemal Atatürk'ün ne kadar
haklı olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
Osmanlı'da kadınların erkeklere birlikte kayıklara binmesi yasaktır. Bu yasak Fatih'ten II. Abdülhamid döneminin sonlarına kadar devam etmiştir. Osmanlı'da kadınların belirlenen kıyafet dışında sokağa çıkmaları yasaklanmıştır. Osmanlı'da kadınların mesire yerlerine girmesi yasaklanmıştır. Osmanlı'da kadınların erkeklerle arabada, vapurda ve tramvayda yan yana oturmaları da yasaktır. Araçlar bir perdeyle bölünmüştür. Osmanlı'da kadınların Eyüp'te kaymakçı dükkanına girmeleri bile yasaklanmıştır. İşte Atatürk, Müslüman Türk kadınının bu ezilmişliğine, bu dışlanmışlığına, bu tutsaklığına, bu eşitsizliğine isyan etmiştir.