bu rüzgarın tadı senin hiç tatmadığın
bu yolcular bilmediğin bir yerden geliyor
konuştukları dil ömrünce duymadığın
gözlerini sakla sen burda bir yabancısın
akşam tren raylarına yağmur yağıyor
devrilmiş bu sokak ayak basmadığın
çarmıha gerilmiş afişler ıslanıyor
karanlıkta bir kadın tanımadığın
bir şeyler söylüyor anlamadığın
şüpheli oteller üstüne geriniyor
sen burda bir yabancısın saklanmalısın
akşam tren raylarına yağmur yağıyor
Ama şimdi akşamı çabucak buluyoruz,
-Sanki neden bu yolu önceden görmedik-
Bir yokuştan aşağı hemen iniveriyoruz;
Artık önümüz deniz, engin mavi serinlik.
Bir kadının ilerde
Bir şeyler hıçkırdığı;
Bir erkeğin, birine,
Görünmeyen birine bir şeyler seslendiği
Oysa görülüyordu.
Ama duyulmuyordu. --Ses!
Sanki ses olmayınca hiçbiri olmuyordu.
Sen de benim gibi avare misin
Sokak sokak gezen divane misin
Suskun durma öyle, konuş, ne olur
Belki alev söner, hüzün kaybolur
...
Kirpiğin mi ıslak, elin mi şaşkın
Esiri mi oldun sen de bir aşkın
“Sessizliğin içeriye gitmeyi sağladığını, yalnızca dışardaki yaşamla ilgilenmeyenlere gerektiğini onun anlayabileceğini sanmıyorum, çünkü onun içi dışarısı kadar, sokak kadar kaotik ve gürültülüdür.”