Toplumun bir cinayeti nasıl “namus” kavramı içinde meşrulaştırdığının, buna nasıl göz göre göre izin verdiğinin (Marquez’in mükemmel anlatımıyla) özeti diyebilirim. Görülenin görülmemiş, bilinenin bilinmemiş gibi yapıldığı çünkü genel bir inanca, çıkara hizmet edildiğinin eleştirisi.
En başından itibaren varlığını bildiğim bir cinayetin ayrıntılarını sürüklenerek okumak, bir yandan insanların vahşeti sevmelerine kanımın donması, bugün Türkiye’de aynı şeylerin rahatlıkla yaşanabilecek olması çok etkileyiciydi.
Marquez, Yüzyıllık Yalnızlık’ın aksine azıcık sayfaya sığdırmış bir kasaba halkının tavrını, tasvirini. Kişiler arası ilişkileri, kişileri anlatış biçiminde kafa yorma gerekliliğini seviyorum.
Angelo Vicario, en gizemli bulduğum roman kişisi oldu. Her ne kadar gizemli gösterilen kişi Bayardo San Roman olsa da. Angelo Vicario’yu anlatsaydı daha uzun uzun okusaydım diye düşündüm. İstemediği evliliğe karşı içsel başkaldırısı, dürüstlüğün asıl namus kavramına karşılık gelmesi gerektiğine inanarak ölümü göze almasını tabii ki çokça takdir ettim. Yıllarca Roman’a bıkmadan karşılıksız mektuplar yazması, o mektupları yazarken kendini bulması ve romanın kilidini okura açmamış olması benim için özel bir kişi olmasında yeterli oldu
Hiç Marquez kitabı okumayanlar için ilk kitap seçimi olabilir…