Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Öncelikle neyin lehimizde, neyin aleyhimizde olduğuna dair bilincimiz yetersiz. Bu yetersizlik yüzünden de kendimize karşı dürüst kalmada başarısızlığa uğruyoruz. Lehimize olan şeyi hazır bulabileceğimize inanıyor, bizi çevreleyen maddi ve manevi ortamın bize yararlı şeyi verebileceği zannına kapılıyoruz. Öyle olunca ister istemez ortamda yürürlükte bulunan "iyi"lerin bizim de iyilerimiz arasına girmesine izin veriyoruz. Bu durumda reddettiğimiz şey kendimizi olgunlaştırma yönündeki değişme; kabul ettiğimiz şey ise bizi ortam içinde uygunsuz, uyumsuz kalmaktan "muhafaza" edecek olan değişmedir. Birçok bakımdan kınadığımız konumumuzu korumak, muhafaza edebilmek için, her bakımdan kınadığımız geçerli ve yürürlükteki değerlerin devamına cevaz veren tutumlar içine giriyoruz. Bu devamlılık karşımıza "değişme" olarak çıkıyor.
Değişmeye öyle şiddetle direniyor, değişme karşısında öyle durgun, hımbıl, kötürüm kalıyoruz ki içinde hareket ettiğimiz boyutlarda değişiyor.
Reklam
Bir toplumun "iyilerinin ne kadar iyi olduğuna bakarak o toplumun kendi çıkış yolunu bulduğunu anlayabiliriz. Ama bir toplumun kötülerinin ne kadar kötü olduğuna bakıp o toplumun yoldan çıktığını kabullenmek olan biteni kavrayacak kadar "iyi" olmadığımızın göstergesidir.
Batı medeniyetinin, dolayısıyla dünya sisteminin yer küreyi etkisi ve baskısı altına alma süreci bazı insanların diğer bazı insanlara ait maddi ve manevi değerleri yağmalamasıyla yaşandı. Günümüzde aynı sürecin yürürlükte olduğunu ve üstelik yolu üzerindeki engelleri kolaylıkla kaldırarak hızlı mesafe katettiğini görüyoruz. Demek ki bugün toplumlara baskın çıkan sadece yağmalama ahlakıdır. Bu ahlak içinde demokratik talepler öncelikle kendini yağmalatmamak yönünde olacaktır. Ama yürürlükteki ahlak tahrip edilmediği takdirde insanlar yağmadan zarar görmemenin yolunun yağmaya iştirak etmekten geçtiğine inanacaklardır. Nitekim, öyle olmaktadır ve yalnız Türkiye'de değil, dünya sisteminin hükümranlık kurduğu her yörede "köşe dönücü" felsefenin yerleşmesinin dayanağı budur.
Türkiye Cumhuriyeti güttüğü hedefler bakımından Osmanlı Devleti’nin bir devamı değildir; kendine yeni hedefler ihdas etmiş bir İslâm devleti hiç değildir...
Bugün sahip olduğumuz ahlâki önyargılar birinin kalkıp da "güçlü olan haklıdır" veya "haklı olsaydınız galip gelirdiniz" diye haykırmasına elvermiyor. Yine de bizim kabullerimizin fiili durumu hiç değiştirmediğini görüyoruz. Dünya sistemi dediğimiz hegemonya mekanizması uygun şartları kollayarak, hareket serbestisi elde edebileceği şartları sağlayarak milletler üzerinde keyfince tasarrufta bulunabiliyor.
Reklam
"Hafıza bunu ben yaptım der, gurur bunu ben yapmış olamam der ve her defasında iddiasından vazgeçen hafıza olur."
Son
Öz’lük bende değil. Bende bulunan yalnızca kulluğumdur: Oluşa ve ölüşe, olduruşa ve öldürüşe açık kulluğum.
Hastaneler hastalık, mektepler cehalet, mahkemeler zulüm, piyasalar yoksulluk üretiyor.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.