Yüzyıllar boyu bazı istisnai toplumlar dışında görmezden gelinen, değer verilmeyen, ancak soyun devamlılığı ve evin düzeni için gerekli görülen, zekasına sınır çizilen, kimilerine göre Adem'in kaburga kemiğinden yaratılan, ama kuşkusuz geçmişten günümüze aktarılan travmaların DNA'sını taşıyan kadınlar.
Belki de yaşanan travmaların kanıtı olarak kaleme alınan yazılar, Galeano’nun farklı kitaplarından derlenerek, Antik Yunan'dan Arjantin'e farklı coğrafyalarda yaşanmış, gerçek ve tam da bu yüzden sarsıcı hikayeleri içinde barındırıyor.
Aktarılan yaşam hikayelerinde istedikleri şeyleri yapabilmek adına adlarını ve dış görünüşlerini değiştirerek erkek gibi davranmak zorunda kalan, dönemin üstün ırkı olarak görülen beyaz kadınlara benzemediği için sergilenen, zekası küçümsenerek adı lekelenmek istenen, mevcut ideolojiler doğrultusunda düşünmediği için yaşamı daha da zorlaştırılan, önüne engeller koyulan, yasaklanan ve direnen kadınları görüyoruz.
Aktarılan yaşamlardan beni en etkileyeni ise maddi, manevi ve en korkuncu da cinsel sömürünün metası haline getirilen
Hottentot Venüsü ( Sarah Baartman ) oldu. Yaşamı önemli bir kesimin dikkatini çekmiş olacak ki, Vénus Noire adında bir de film çekmişler.
Kitap hakkındaki son izlenimlerime gelecek olursak kısa hikayelerden oluşan bu kitap akıcı bir dile sahip ve bu nedenle bir çırpıda okunabiliyor.
