Irkçılık hastalık değildir,
Irkçılık bir sistem biçimi ve insan hakları sorunudur,
Irkçılık bile isteye bir tercih ve adi bir ideolojidir.
Irkçılar insanlık düşmanıdır, ırkçılık ise nefret suçudur!
"Hastalığını tercih edebilir misin?
Hayır!
O gelir seni bulur."
Nefret suçu işleyen bu aptallara hasta muamelesi yapıp, bu pisliklerin hayata bakışlarını, ideolojilerini meşrulaştırmayın.
Gördüğünüz her yerde bunların suratlarına tükürün.
Gözler ateşlenir,yumruklar sıkılır,bir zilletin,kendine medeniyet dedirten bir zulüm ve zilletin kurbanı olduğumuz yeter.Artık bu aşağılık duygusuna haysiyyetle veda etmeliyiz:
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün!
Sanmayın:şevk-i şehadetle coşan bir kan var..
Bizde leşten daha hissiz daha kokmuş can var!
İsyan dalgaları gayz haline gelir:
Tükürün belki biraz duygu gelir ârımıza!
Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!..
Gözler ateşlenir, yumruklar sıkılır, bir zilletin, kendine medeniyet dedirten bir zulüm ve zilletin kurbanı olduğumuz yeter. Artık bu aşağılık duygusuna haysiyyetle veda etmeliyiz:
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün!
11 Ayın Sultanı suratımıza tükürmeye geliyor. Âkif'in "Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!" dediği toplum şimdi bize ne kadar yakın. Oysa kalem ile cihadın, Mekke'nin Fethi'nden sonra, yani kılıç ile cihadın ardından geldiği gerçeğini idrak etmek işimize gelmedi. Gündemde tutmak kolay iş de yüzüne "İsrail ile ticareti kesin!" diyen kalabalığa arkasını dönüp giden yüzsüz bakanların yönettiği ülkede gündemde tutsak ne olur. Bu eller tarafından tutulması gereken şeyler başka zira "Biliniz ki cennet kılıçların gölgesi altındadır." dedi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
yusuf
@demivasl
·
01 Mart 22:11
ne bileyim gündemde hep Filistin olmalı, unutamayız, unutmamalıyız.
Bir zaman İngiliz devleti, İstanbul Boğazının toplarını tahrip ve İstanbul’u istilâ ettiği hengâmda, o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesi’nin Başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı sual soruldu. Ben de o zaman Dârü’l-Hikmeti’l-islâmiyenin âzâsıydım.
Bana dediler: “Bir cevap ver. Onlar, altı suallerine altı yüz kelimeyle cevap istiyorlar.”
Ben dedim: “Altı yüz kelimeyle değil, altı kelimeyle de değil, hatta bir kelimeyle dahi değil, belki bir tükürükle cevap veriyorum. Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz, ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı, mağrurâne üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!” demiştim.