Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
• Tülin
• Tülin
@tulin_hanim
Süslü bir çalıkuşu değilim.
Instagram.com/tulin.haniim
1 Şubat
700 okur puanı
Ağustos 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Bahadır Yenişehirlioğlu'nun diğer romanlarını da severek okumuştum. Kurgusu ile okuyanı içine çektiğini düşünüyorum. "Son Hasat"... Romanın başlığından ötürü tarımla alakalı bir durum diye düşünmüştüm. Aslında durum çok farklı. Evet son hasattı ama elde edilen bir ürün yoktu. Yok olan bir hayat vardı. Roman da zeytinyağı tüccarı olan İsmail Bey'in kızı Hilal ve onun hastalığı anlatılıyor. Aile itibarını Hilal'den daha önemli tutan bir aile. Nesillere aktarılan hastalık ve zorlukları. Ve Halil Ağa'nın soyunu, itibarını koruma düşüncesiyle görmezden geldiği oğlu. Babasına karşı gelemeyen, aşkına sahip çıkamayan Alparslan. Talihsiz bir aşk hikayesi Alparslan'ın ki. İki ailenin itibarları uğruna harcanan iki hayat.
Peki biz bulabildik mi hayatın anlamını?
Kitabı bitirince aklımdan ilk geçen soru; " Ben nasıl bitirirdim?" oldu. Sonu beklediğim gibi bitmedi. Birkaç tahminim doğru çıktı ama sonunu çok başka düşünmüştüm. Bayıldım diyemem ama okuma zevki veriyor.
Zengin bir ailenin kızı olan Leyla, her istediğini elde etmiş, ailesi tüm imkanları önüne sunarak büyümüştür. Zamanla içindeki boşlukları doldurma, hayatın anlamını arama yolculuğunda başına gelenleri anlatıyor. Üniversite yıllarından tanıdığı arkadaşı yolculuğa rehberlik ediyor. Bu rehberlik boyunca Leyla da değişmeler oluyor ama rehberlik eden arkadaşının bir anda kayboluşu üzerine çöküyor kapatıyor kendini. Sonrasında tanıştığı ve ona iyi gelen yeni yüzlerle bir araya geliyor. Bana kalırsa Leyla kendi boşluklarını doldurmuş değil, hayatın anlamını da anlamış değil. Peki ama biz ne kadar doldurduk boşlukları ya da anlamı keşfedebildik mi?
Bir yerde kadın uyanmışsa erkeğin uyuma şansı yoktur.
Sanki o acıları, gözyaşlarını kendim yaşıyor gibi hissettiren bu eser bir dönem zihniyetini, cezaevini konu almış. Güçlü kalemiyle de Mustafa Karakaş çok etkileyici bir şekilde kağıda dökmüş. Bir dönemin başörtü karşıtı hükümeti, kan davası zihniyeti, cezaevi zorlukları, sosyal yaşantılar hepsini akıcı bir dille kaleme alınmış. Bazı durumlar vardır. İçin coşar anlatmak için ama cümleye dökemezsin. Aynı o durumdayım.
Okur Takip Önerileri
Ahh Anne & Westry
Nereden başlasam bilemiyorum. Sarah Jio'nun daha önce birkaç kitabını okumuştum. Yazma tarzını biliyorum. Her kitabında olduğu gibi bu kitabında da yer yer karakterlere kızdığım onlarla beraber ağlayıp bazen de aşkı hissettiğim zamanlar oldu. Kaleminin hakkını veren Sarah Jio'nun kitap bittikten sonra her seferinde boşlukta olma hissinden kurtulamıyorum. Sarah Jio benim için çok ayrı bir kalite. Okumanızı tavsiye ederim ve pişman olmazsınız.
Öncelikle çok merak ediyordum eseri ama beklentimin altında kaldı. Sürükleyici değildi benim için. Anlatımı anlaşılır yalın cümlelerdi.
Konusuna gelirsem geçimini inci bularak geçiren fakir bir kasaba da yaşayan fakir bir aileyi anlatıyor. Ana karakter olan Kino, bebeğini akrep soktuğu için doktora götürüyor ama doktor hor görüp ilgilenmiyor. Daha çok inci bulup bebeğini tedavi ettirmek için inci aramaya başlıyor. Diğer incilerden farklı ve büyük bir inci buluyor. Çok ilgi görüyor kasaba ve kentte. Bu inci uğruna birilerini öldürüyor. Yakalanmamak için eşi ve bebeği ile kasabadan kaçıyorlar ama onların peşinde daha doğrusu incinin peşinde olanlar vardı. Yakalanırsalar öleceklerdi. Bunun bilinci ile Kino, onları öldürmeye karar verdi. O sırada bebeğinin ağlaması üzerine iz sürenlerden biri ateş etti. Kino, iz sürenleri öldürdükten sonra Ateş edildiğinde Kino'nun çocuğuna geliyor ve bebekleri ölüyor. Gerisin geri kasabaya dönüyorlar ve lanetli inciyi denize fırlatıyorlar. Gariptir ki o inciyi bebeğini kurtarmak için bulmuşken bebeğinin canına neden oldu.
Hayatı anlamak zorunda değilsin. Yaşaman yeterli.
2020 yılının en iyi romanı seçilmesiyle daha çok merak uyandırmıştı eser. Başta sadece fantastik bir kurgu olduğunu düşündüm ama ilerledikçe aslında konusunun çoklu evren, paralel evren olduğunu anladım. Ana karakter olan Nora, hayatta bir amacı olmadığı, başarısızlıklarla dolu bir geçmişi üzerine bir de kedisinin ölmesi üzerine ağır depresyon yaşar ve intihar etmek ister. Depresyon ilaçlarından gereğinden fazlasını içerek dışarı çıkar ve olaylar başlamaya başlar. Saat 00.00 olduğunda biraz daha zaman geçsin öyle devam edecekti ama zaman geçmedi ve kendini eski okulundaki kütüphanede ve sevdiği kütüphane görevlisi Bayan Elm'i görür. Durumu anlayamadı. Bayan Elm açıklık getirdi. Sonsuz yaşam ihtimaller içerisinden istediği yaşamı yaşayacağını söyledi. Bir çok yaşam gezdi. Buzul bilimci olduğu yaşamda Hugo ile tanıştı. Aynı olduklarını ve bu durumun çoklu evren olduğundan ilk Hugo bahsetti. Ve daha sonrasında bir çok hayat daha gezdi. Artık kendi benliğini yitirdiğini düşünmeye başladı. Bayan Elm'le bu konuyu konuşunca anladı ki yaşadığı her hayat başkasının hayaliydi. Kendi sevdiği konular üzerine yoğunlaşıp başka hayatlar denedi yine de tatmin olmadı. Hayatında ona iyiliği dokunan Ash' ı düşündü. Onunla bir hayat yaşamaya başladı. Yine de kendini oraya ait hissedemedi. Tüm yaşananlardan sonra kök yaşamına geri döndü ve bilinçli bir şekilde yaşamaya karar verdi. Bana kalırsa da olması gereken oydu. Şu an bir hayat yaşamayı tercih ederdim. Çünkü ne kadar yaşam görsem de hiçbir zaman tıpkı Nora gibi o zamana ait olmayacaktım. Bir eksikliği olurdu. Kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Green Gables'lı Anne
Tek istediği bir yere ait olmak, bir ailesi olmasını isteyen küçük bir kız. Dünyaya gelmesinin üzerinden çok geçmeden yetim kalan Anne'in hayatı zorlaşmaya başlar. Hizmet karşılığında yanlarında kalan Anne artık yetimhaneye gider. Cuthbert'lerin evlat edinmeleri ile hayatı değişmeye başlar. Cuthbert'ler Anne için büyük bir şans olur. Kızıl saçlı, beyaz tenli olduğu için çirkin olduğu düşünülen Anne zamanla Avonlea' da sevilen, beğenilen bir kız olmaya başlar. Uçsuz bucaksız hayalleri olan Anne, hayal kurmanın güzellikleri ve korkuyla birlikte onu huzursuz etmesinin de farkında olduğunda hayallerini kontrol altında tutmayı öğrenir. Anne'i bu açıdan kendime çok benzetiyorum. Şimdilerde bir hastalık olduğu düşünülse de hayal dünyamda tıpkı Cordelia'sı gibi bir Tülin var. Okumanızı tavsiye ederim.
İstemek, yapmaktır.
Klasik bir konu olmasına rağmen yazar doğaüstülüklere yer vererek durumu farklılaştırmış. Bazı yerlerde yazım hataları vardı.
İki düşman aile ve bir aşk üzerine yazılmış bir eser. Her yıl gösteri yapan iki aile arasındaki rekabet zamanla düşmanlığa dönüyor. İki ailede birbirlerini gösterilerini sabote etmek için büyüler, lanetler yapmakla birbirlerini suçluyorlar. Ana karakterler olan Cluck ve Lace'nin karşılaşmaları Lace'nin kuzenleri Cluck'u dövmeleri ile başladı. Cluck ailede zorbalık yapılan önemsenmeyen biri, Lace ise ailede özellikle büyükannesi tarafından takdir görmek isteyen bir kız.
https://1000kitap.com/yazar/i29546
Hüsran
Yeşim Akıncı'nın bu kitabını çok merak ederek hevesle almıştım. Kitabı okumak için her elime aldığımda sıkıldım. Önyargılı olmamak adına zorla da olsa devam ettim ama bitiremedim. Sürekleyici değil ve çok sıkıcıydı. Heyecanlandırmadı. Okudukça hevesim daha çok kırıldı.
"Savaştan uzaklaştırılmak üzere uçak yolculuğuna bırakılan çocukların, seyir halindeyken uçağın düşürülmesi üzerine bir ada da esir kalırlar. Çocuklar başta bu adayı okudukları "Mercan Adası" kitabına benzetip eğlenirler. Ancak işler değişmeye, düzen bozulmaya başlar. Adadan kurtulmak için ateş yakarlar. Tek kurtuluş ateştir. Ama
Her gün, hatta her an yeni bir ümittir bize.
Yavuz Bahadıroğlu'nun eserlerini gerçekten severek okuyorum. Derin manalar, ince detaylarla beynimize, kalbimize işlemeyi başaran yazar. Okuduğum bu eserde, eserin başlığı "Ayet Ayet İnsan" ama ayetlere çok az hatta nadiren var olması dışında çok güzeldi.
Ruhumuzun ihtiyacı ola derinliği bizlere okutarak işliyor. Eserdeki hikayeler, fikirler etkileyiciydi. Özellikle "Rüzgâr, Bülbül, Gül" hikayesi ve " Hayatın Çöplüklerinden "İnsan" Toplamak" hikayesi en beğendiğim ve en etkileyen bölümlerdi.
Yazarımızın tavsiyelerine uyarak "yarına ve yarınlara" başlamaya çalışacağım.
Mekânı cennet olsun yüreği güzel adam
"Aslında hepimiz birer antikacıyız. Gönül antikacısıyız."
Yazarımızın ilk olarak "Kerime" adlı eserini okuyarak başlamıştım. "Kerime" kitabını çok beğenmiştim. Ve güzel olacağını düşünerek "Antikacı" adlı eserini edindim. Bu eserini de severek okudum.
◇ Istanbul'da bulunan Antikacı Cemil Bey'in kendini bulma süresini ve bu süreçte yaşadıklarını anlatıyor. Cemil Bey'in arkadaşı Süreya ve sevdiği kadın Sakine ile arasında olanlar, Süreya'nın Sakine'yi sevmesine rağmen Sakine'nin Cemil Beyi'i sevmesinden dolayı memleketten gitmesinden, Cemil Bey ve Sakine Hanımın evliliğinden ve babası gibi olmak istememesine rağmen babasından nefret etmesine rağmen evlenince tıpkı babasına benzeyen Cemil Bey'in eşine yaptığı kötü davranışlar, oğluna karşı ilgisizliği ilerde pişmanlık sebebi olur. Eşinin ölümüyle asla toparlayamaz Cemil Bey ve iyice oğlu Tuğrul'u görmezden gelir. Daha sonrasında oğlununda gitmek düşüncesinde olması Cemil Bey'i korkutur ve kendini toparlamaya başlar. Eşinin eşyalarını oğlu ile toplar Ve antikacı dükkanı önünde bir silüete bakar. Silüet onunla konuşur. Konuşmanın sonunda bir yola gitmek değil de kendi içine gitmeye karar verir. Gecenin sabahında arkadaşı Süreya gelir ve onu da bu yolculuğa kadar.
◇ Aslında bu olaylarda benim dikkatimi çeken bir husus ise diğer yazarlarımızdan olan, Gülseren Budayıcıoğlu'nun da dediği gibi "kader motifi" ni görüyorum. Cemil Bey'in babasından gördüklerini ne kadar nefret etse de evlenince Cemil Bey de tıpkı babası gibi bir baba ve eş olur. Kebir yolunu bulmasaydı belki de Tuğrul da aynı olacaktı.
◇İyi Okumalar
Pipi sütü içmek istemiyorum.
Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Okurken kaskatı kesildim. İnsanlardan, insanlıktan utandım. "Ensest nedir?" biliyordum ama ülkemizde gerçekten olabileceğine inanamıyordum. Anlatılacak, söylenecek çok şey var ama cümleler dökülmüyor. Kitabın başında yer alan Cengiz Aytmatov'un sözü o kadar yerli yerinde ki... "İnsan her şeyi anlatamaz, Zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez..."
Bu ülkenin bir gerçeği ve "Müslüman ülkede olmaz." diyip üstü örtülmemeli. Mağdur çocuk da rıza aranmamalı. İyi hal indirimi yapılmamalı. Süreli suçlarda "30 yılı geçmez diyip 47 yıl olan hapis cezası 30 yıla indirilmemeli. Çocuğun, kadının hayatı mafvolunurken, psikolojisi bozulurken indirim yapılmamalı.
"Vicdanımın sesini daima dinleyeceğim."
Uzun olmayan bir eser olmasına karşın okuyanı derinden etkiliyor.
Kasabada öğretmenlik yapan Zehra, zaafa olan düşkünlüğü, çirkinliğe acıması olmayan biridir. Buna karşın kasaba halkı ve öğrenciler onu sevmişlerdir. Zehra öğretmene gelen bir haber ile onun ardından öğrendikleriyle hayatı sorgulamıştır ve yüreğinde olmayan acıma duygusunu keşfetmiştir.
Bu eserde öğrendiğim bir şey varsa o da önyargılı olmamak. Dışarda görüp, kılığına kıyafetine, hâline bakıp yorum yaptığımız insanlar bizi yanılgıya düşürebiliyor.
İyi-kötü çatışması insanlık devam ettiği sürece hep var olacak galiba...
Keyifli okumalar..
Büyücüler ve cadılar dünyasının sevilen sporudur Quidditch.
Quidditch ortaya çıkışı, dünyaya yayılışı, kullanılan top ve süpürgelerin değişimi ve takımları hakkında bilgi veriyor. Okurken Muggle'lardan gizli, büyüler ile Muggle'lara yakalanmadan oynana sihirli oyun. Rowling o kadar etkileyici yazmış ki eseri okurken "acaba halen var ve büyüler ile biz Muggle'lar dan saklanarak oynuyorlar mı?" demeden edemedim. Harry Potter hayranlarının severek okuyacaklarına eminim.
Keyifli okumalar
