Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tekalif-i Milliye
Yurdun ve ordunun içinde bulunduğu olağanüstü şartlar altında, Başkomutan da olağanüstü tedbirler yoluna gider. 7 Ağustos 1921 günü yayınladığı Tekalif-i Milliye ile (Milli Yükümlülükler) Türk halkını ordusuna borç vermeye zorlar. Tekalif-i Milliye bir zorunlu borçlanmadır. Vatandaş bedeli zaferden sonra geri ödenmek şartıyla, elindeki gida ürünlerinin, besi hayvanlarının, yapı malzemesinin, yakıtın %40’ını, silah ve cephanenin ise tamamını Türk Ordusu'na verecektir. Bu aynı zamanda paşanın Milli Mücadele'nin başından beri aklında olan ve bağımsızlığın tek çaresi olarak gördüğü "topyekûn harp" amacına da ulaşmasını sağlar: "Tartışılmayacak tek bir lider etrafinda kenetlenmiş, varıyla yoğuyla harbe iştirak etmiş bir halk ve onu temsil eden meşru bir siyasal yapı." Türk Milleti, Mustafa Kemal Paşa'nın milli yükümlülüklerini kabul edip harbe iştirak ettiği anda, "mücadelenin de bu milletin de tek lideri sensin. Senin etrafında birleştik” cevabını vermiştir. Bu bütün Türk Milleti'nin savaşı kabul ettiği andır.
Sayfa 186Kitabı okudu
Muharebelerde Türk Ordusu 44'ü subay 637 şehit vermiştir. 1.076 firarın yanı sıra 1.359 askerden de bir daha haber alınamamıştır. Bu kayıpların da şehit olmaları kuvvetle muhtemeldir. Yunanlar ise 67'si subay 1.424 askerlerini harp meydanında bırakmışlardır. İsmet Paşa 1 Nisan 1921 akşamı Ankara'ya çektiği telgrafla zaferi müjdeler: "Saat 18:30'da Metristepe'den gördüğüm durum; Gündüzbey kuzeyinde sabahtan beri direnen ve artçı olması umulan bir düşman müfrezesi Sağ Kanat Grubu'nun taarruzu ile düzensiz şekilde çekiliyor, yakından takip ediyoruz. Hamidiye istikametinde temas ve faaliyet yok. Bozüyük yanıyor. Düşman binlerce ölüleriyle doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir." BMM Reisi Mustafa Kemal Paşa'nın cevabı telgrafındaki ifade ise tarihe geçecektir: "...Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz. İstilâ altındaki talihsiz topraklarımızla birlikte bütün vatan, bugün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istilâ hırsı, azminizin ve vatanseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu..."
Sayfa 154Kitabı okudu
Reklam
Azerbaycan'ı Atatürk'ün Ruslara sattığı iddiası malum saray soytarısı "fesli delinin" uydurmasıdır. 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi'nin 11. maddesi gereğince Türk Ordusu 1918'de Azerbaycan'ı boşaltmak mecburiyetinde kalmıştır. Bunun üzerine Nahçıvan Ermenilerin saldırısına uğramıştır. Atatürk,
Sayfa 331 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
Falih Rıfkı Atay'ın kitabına verdiği isimden yola çıkarsak, "Atatürk ne idi?" sorusunun cevabı bence bu konuşmada gizlidir. 21 Aralık 1937 tarihli bu konuşmanın gösterdiği Atatürk şudur: 1. Türkiye gibi, diğer İslam ülkelerinin de bağımsız olmasını çok istemektedir: "Ben söylüyorum ki, İslam âlemi ve Suriye milleti ve devleti
Sayfa 327 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
"Harekât-ül Kemaliye"
Anadolu'da emperyalizme karşı bir Kurtuluş Savaşı veren Atatürk -pek anlatılmasa da- eş zamanlı olarak Irak'ta ve Suriye'de de antiemperyalist hareketlerin gelişmesine yardım etmiştir. Öyle ki, antiemperyalist Araplar, Kemalist hareketin Irak-Suriye uzantısına "Harekât-ül Kemaliye" adını vermişlerdir. Atatürk,
Sayfa 324 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
Kûtü'l Amâre zaferi; çok iyi yetişmiş ve teknik bilgi gücünü azami ölçüde hayata geçiren kurmay sınıfı ile bütün imkansızlıklar içinde büyük bir inatla direnmesini, direnmenin de ötesinde hücum etmesini bilen küçük rütbeli zabitler ve bölgenin sıcağı ve coğrafyasına son derece yabancı olmalarına rağmen büyük bir özveri ile savaşan Anadolu kökenli askerlerce kazanılmıştır. Buna rağmen Kûtü'l Amare zaferi, ne okul müfredatında ne de bilimsel araştırmalarda hak ettiği yeri bulmuştur. Bu zafer'in mukayeseli bir şekilde incelenip değerlendirilmesine ancak son zamanlarda başlanmıştır. Hâlbuki bu zafer, Birinci Cihan Harbi'ndeki en belirleyici unsurlardan biridir. Britanya İmparatorluğu'nun savaşını, kendilerinin de belirttiği gibi, en azından iki yıl uzatmıştır. Bu yüzden de İngilizler, Mondros'ta ve Sevr'de Türkler karşısında çok amansız bir tutum sergilemişlerdir. Buna rağmen Britanya kamuoyu ve ordusu, Türk aleyhtarlığı konusunda her zaman ihtiyatlı davranmış, eleştirilerini daha ziyade Lord George'a yöneltmişlerdir.
Reklam
Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır," demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.' diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, 'Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım," diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan ne­ den ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!
... "Yunan tarihinin en büyük, en donanımlı ordusu, yoksul Türk ordusuna yenilmişti. "...
Şanlı Türk Ordusu
Selam sana şanlı ordu! Sen kurtardın aziz yurdu!..
Sayfa 39 - Mehmet Emin YurdakulKitabı okudu
"Zamanı gelince Osmanlı değil, Türk Ordusu, Türk milletinin bağımsızlığını kurtaracaktır. "
Sayfa 61 - Altın KitaplarKitabı yarım bıraktı
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.