Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cihad fetvasına rağmen Türklere silâh çektiği söylenen Şerif Hüseyin Medine’yi teslim almaya geldiği zaman emrinde sadece 350 kişi vardı. Üstelik bunlar da o derece derme çatma insanlardı ki, kendisi Türk kumandanlarından silâh depolarının kapısında bir müddet daha Türk askerlerinin nöbet tutmalarını rica etmiş, bu silâhların kendi adamları tarafından yağmalanmasından korktuğunu açıkca ifade eylemiştir. Bu demektir ki, Ceziretü’l Arab’a oluk gibi akan İngiliz altınları, Türklere karşı silah kullanabilecek ancak 350 adam bulunmasını temin edebilmiştir. Halbuki aynı çarpışmalarda Türk ordusu tarafında yer alan Araplar bu sayıdan katbekat fazlaydı. Hem de bölgenin ileri gelen insanlarından olarak… Şerif Hüseyin’in sokaktan topladığı adamlar nev’inden değil!..
Osmanlı'ya çağdaş eğitimi Türk ordusu getirmiştir.
Ordu, konumu gereği, geri kalmış ülkelerde genellikle çağdaş teknolojiye ve düzenli bir örgütlenmeye ilk açılan kurum olmaktadır. Osmanlı ordu­su bunun en belirgin örneklerinden birisini oluşturmuştur. Ordu çağdaş eğitimden, bilimden ve teknolojiden hızla ya­rarlanamazsa, devletin varlığını sürdürmesi zorlaşmıştır. Bu nedenledir ki çağdaş mühendislik, tıp, veterinerlik eğitimini Osmanlı toplumuna ilk kez askerler getirdiler. Bunun gere­ği olarak yabancı dil eğitimi de askerler aracılığıyla toplumagirdi. Mehter takımının yerine askeri bando kurulurken, çok sesli Batı müziği de gündemde yerini almış oldu. İlk Osmanlı ressamlarının tümüne yakını, Batı Avrupa' da haritacılık öğre­nimi gören subaylar ve bu arada paşalardı. Birinci ve İkinci Meşrutiyet hareketlerindeki itici güç, işte bu, toplumun ilerisinde olan ordu idi. Eğer çağına açıl­mış bir ordu bulunmasaydı, önce Abdülaziz'i, daha sonra Abdülhamit'i anayasal yönetime zorlayabilecek bir siyasal­ toplumsal güç yoktu. Böylece Türk ordusu, toplumda sadece yeniliklerin değil, toplumsal hakların ve siyasal özgürlüklerin de öncüsü ve güvencesi gibi görünmüştür.
Sayfa 340Kitabı okudu
Reklam
*istanbul işgali sırasında itilaf devletleri ordusu.
İşgal güçleri, rütbe ve makam farkı gözetmeksizin, Türk olan herkese çok sert davranıyordu. Örneğin, Harbiye Nazırı Fevzi (Çakmak) Paşa'nın odasına silahlarıyla girmişler ve "süngülerini göğsüne çevirerek" onu aşağılamışlardı. Oysa, Fevzi Paşa o güne dek milli hareketin karşısındaydı, bu yönde pek çok genelge yayınlamıştı. Onuruna düşkün bir komutan olan Fevzi Paşa, belki de yaşadığı bu olay nedeniyle işgal gerçeğini gördü ve "İngilizler'in amacı, içimizdeki bazı hainleri kullanarak millet içine kan sokmak ve bir tek İngiliz'in burnu kanamadan Anadolu'yu ele geçirmektir" diyerek Anadolu'ya geçen ilk beş generalden biri oldu.
Sayfa 174Kitabı okudu
TRABLUSGARP, BALKAN SAVAŞLARI VE OSMANLI ORDUSU ÜZERİNE YORUM
İtalya harpleri esnasında Türkiye kendi kuvvetlerini kullanmamıştır. İtalyanlar bilindiği gibi, harp ilan etmeden bize baskın yapmışlardır. Deniz yolunu kapamışlar, Osmanlı Afrikası ordusuz terk edilmiş duruma düşmüştür. İtalyanlar hiçbir engele rastlamadan Trablusgarb'ı, Bingazi'yi, Derne'yi ve Akdeniz kıyısındaki şehirleri işgal
Sayfa 313 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Türk genci inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların, lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu; bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır… demeyecektir. Hemen müdahale edecektir; elle, taşla, sopa ve silahla… nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek: "Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım." Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber bana, İsmet Paşaya telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki: "Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir." İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği.
Sayfa 252 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Osmanlı saltanatı som bürokrat iken, bürokrasi biletam-Arap, yahut yarı-Araptır. Türkleşmiş hiçbir Arapgörmedikten başka, Araplaşmamış Türk'e az rast geliyordum.Arap milliyetçiliği güden Şamlı Azimzadeler, Konya'dan gelme Kemik Hüseyin torunları idi. Halep'in esasfamilyalarının asılları Türklerdi. Osmanlı İmparatorluğunda itibar,
Reklam
liman von sandersin gözünden I. dünya sav. osmanlı ordusu genel durumu
Liman Von Sanders, Osmanlı Ordusu'nun genel durumu konusunda ise şunları söyler: "Türk birliklerinde, iç hizmetlerin pek çoğu yerine getirilmiyordu. Subaylar, erlerine özen göstermeye, durumlarını denetlemeye alışık değillerdi. Birçok birlikte, erlerin üstü bit pire gibi zararlılarla doluydu. Kışlaların hemen hiçbirinde hamam yoktu. Koğuşların havalandırılması gerektiği bilinmiyordu. Mutfak düzeni, düşünülemeyecek kadar ilkeldi... Atlı birliklerde hayvanların durumu çok kötüydü. Bunların çoğu Balkan Savaşı'nda uyuz hastalığına yakalanmış ve bu tarihe dek tedavi görmemişlerdi. Nal bakımı yoktu. Ahırlar tam anlamıyla ihmal edilmiş durumdaydı... Has tanelerin çoğunun durumu korkunçtu. Pislik ve akla gelebilecek bütün kokular, tıklım tıklım dolu hastane koğuşlarını dayanılmaz duruma sokuyordu. İç ve dış hastalıklardan yatanlar, yan yana hatta aynı yatakta yatırılıyordu. Koridorlar, minder ya da kilim üzerinde yatan hastalarla doluydu."
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.