Boştaki elini belime koydu.
“Sen dans etmezsin.”
“Yalnızca seninle dans ederim.”
“Dikkat edin Bay Larsen, yoksa benden gerçekten hoşlandığınızı düşüneceğim.”
Dudakları bir sırıtışla kıvrıldı. “Bebeğim, hoşlanmayı geçeli çok oldu.”
“Bir şeyi bilmeni istiyorum, prenses. Dünyada sahip olmak istediğim pek bir şey yok. Bana sonsuza dek yetecek kadar boktan şey gördüm ve yaptım. Ama sen… Sen bana aitsin. Yasaların veya başkalarının ne dediği umurumda bile değil. Sen benimsin.”
Bridget von Ascheberg benimdi, sadece benim. Onu almaya hakkımın olmaması önemli değildi. Yine de alacaktım. Eğer kendimi onun tenine dövme yapabilseydim, kalbine gömebilseydim ve ruhuna kazıyabilseydim, bunu da yapardım.