Okyanusun ortasında bir adam, deniz ve ufukta kaybolan Arabella.
Yalnızlığın aslında hep orda olduğunu biz onu fiziksel anlamda hissedene kadar fark etmediğimizi vurguluyor kitap. Standish hep böyle iradeli, idealleri olan ve düzgün bir hayatı sürdürmeyi kendine hedef belirlemiş biri miydi gerçekten diye uzun bir süre düşündürmüştü kitap başta
sahiden de onurlu bir ölüm şekliydi bu, ama sizi seven insanlar için çok zordu çünkü koşullar doğru anda gözyaşı dökme şanslarını ortadan kaldırıyordu; gözyaşlarının kendi ruhlarına iyi gelip gelmediğini bilmeden düzensiz aralıklarla ağlamak zorunda kalacaklardı.
Dili yorucu bir kitap, beklentimi açıkcası karşılamadı ama farklı konularda düşünmeme vesile olduğunu söyleyebilirim. Zaman zaman kişinin kendisinin anlama kabiliyetini sorgulamasına sebep olan yerler mevcut. Okuduğunuzu anlamak ve sindirmek, ardından hayatın farklı alanlarında kendinizin mevcut konuları nasıl ele aldığınızı düşünmek kitabın amacını yerine getirdiğini hissettirdi bana.
Kitabın son bölümlerinde bahsi geçen bir yer çok hoşuma gitti, bireylerin fiziksel olarak yorulacaklarını anladıkları (gereksiz bir yorulma durumu) anda buna engel olmaya meyilli yetiştikleri fakat aynı şey zihinsel bir süreç olunca düşünceleri gereksiz bir zincirleme durumundan kurtarmaya yeltenmediği üzerineydi.
Genel olarak davranışların, ilke olarak bizlere verilen yani öğretilen şeylerin değiştirilmesinin zorluğu fakat imkansız olmayışı üzerinde durulmuş. Kişinin kendini geliştirmeye ve anlamaya çaba göstermesi halinde ilerlemenin kaçınılmaz olduğu söylenmiş, ki ben de bu duruma katıldığımı söyleyebilirim. Tabii ki bireylerin doğuştan gelen kabiliyetleri de göz ardı edilmeden bu değerlendirilmeler yapıldığı takdirde.
eğitimin görevi, zaten söylemiş olduğum üzere, bence, onları herhangi bir bilimde yetkinleştirmek değil, kendilerini adadıkları zaman herhangi birinde en iyisini yapabilecekleri şekilde zihinlerini açmak ve hazır hale getirmektir.
*spoiler
yürk burkan bir hikaye. hikaye en başından beri beni sürüklemeyi basardi. kitabın arka kapağında yazarın kadinlari ne kadar iyi tasvir ettigine dair birkac cumle okumustum ama bu kadar kendimden cumleler gorecegimi dusunmemistim.
3 kadın. Anne, Harriet ve Yana. Cok guzel islenmis ic ice gecen 3 kadın. Erkek karakterlerin kadınlara eslik ettigi ic parcalayan bir hikaye. Cocukken yasanan seylerin, cocuk aklinin ve cocuk kalbinin boyle gercekci islenmesi… Harriet’in buyudukce yalnızlasmasi ama kendisine tıpkı babasi gibi birini bulup ona asik olmasi… belki de olmamasi ama yalnız kalmaktan korkup, annesini asla terk etmek istemeyen babasinin bir kopyasina tutunmasi hemen… sadece istediklerimizi konusmaya, kalan travmalarimizi kendi icimizde dondure dondure hikayeleri kendi istedigimiz sekillerde insanlara sunmaya cok alisik kadinlariz, belki ben de oyleyimdir.
dusunduren, ic parcalayan, baba kız iliskilerini incelemeye ve anlamaya yakından bir bakis sunan bir roman.
kesinlikle okunmali🩷