“Ölüm, garip, iğrenç, korkunç bir böcek olsa ve yoldan geçen birinin yakasına konsa. Siz de onu görseniz. Yolda durdurup: ‘Affedersiniz, müsaade eder misiniz? Yolunuzu kestim ama üzerinize ölüm konmuş’ demez misiniz? Şöyle iki parmağınızı uzatıp onu fırlatıp atmaz mısınız? Ne mükemmel olurdu doğrusu... Fakat ölüm bir böcek değil. Bu gelip geçenlerin arasında birçokları onu üzerlerinde taşıyorlar, ama görünmüyor. Onun için de korkusuz, rahat rahat dolaşıp, yarınki, yarından sonraki hayatlarını kuruyorlar.”
Ben şimdi
kitap okumaya kalksam,
sonunda şair ölür.
Hatta belki de
sana gelmek için yola çıksam,
yol biter,
uçurumlar başlar.
Gülümse biraz deme bana o yüzden,
bazı şeyler için
çok geç kaldım ben.
Ben bu hayatta her yol ayrımına,
yol belki sana çıkar diye sabretmişken,
senin kılını bile kıpırdatmamana
kırgınım.
Bana hiç kendimi,
bir çiçek tarlasında koşuyormuş gibi hisettirmemene
kırgınım.
Ben senin yerine kimseleri koymamışken üstelik,
aklına gelmiyor oluşuma
çok kırgınım.
Beni kırılmaya,
böylesine alıştırmana,
çok kırgınım.