Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kadın

Kadın
@yagmureadss
Ondan çiftleşmek isteyeceği biri olarak hiç etkilenmemişti, düşüncesi bile küçültücüydü, o tanımak isteyeceği biriydi.
Reklam
Artık kendisini hayata bağlayan başka bir duyguya ihtiyacı vardı, zorunluluklar ve acıdan başka.
Bu gezegenin gördüğü en üstün yaratık, nasıl olmuştu da bacağının arasındaki delikle anılan ve o deliği doldurmak için şekilden şekile girmeye razı bir şeye dönüşmüştü.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tanrılar yeryüzüne inseydi yaşamayı sevecekleri tek yer televizyonlar olurdu, izlenecek kadar yakın, ulaşılmayacak kadar uzak.
Dünya bir pazardı ve herkesten alabileceği bir şey mutlaka vardı. İşin sırrı doğru insandan doğru şeyi istemekti ve tabii karşılığında da fazlasını vermemek.
Reklam
Mutluluk, dış şartlar kadar içinizde neler yaşadığınızla da ilgilidir. Yani mutluluğun formülü çok açık: Bir sen, bir ben, bir de bebek! Yani sosyal bağ, insan ilişkisi. Kendimi onda seyredeceğim bir yüz. Bana dünya maceramı özetleyecek bir harita. Az daha unutuyordum, dahası da var: Bir ruh, bir kalp, bir de akıl!
Daha çok kazanıp daha çok harcıyor, fakat diğer insanlarla daha az zaman geçiriyoruz. Gittikçe yalnızlaşıyoruz. Yakın ilişkilerin oluşması zaman ve emek ister. Oysa zaman, mutlak biçimde sınırlı bir kaynaktır. Modern uygarlık, '' eşyadan yana zangin, zamandan yana yoksul '' bireyler üretiyor.
Dünyanın mağlupları, dünyayı yerleşmeye değer bir yer olarak görmeyenlerdir. Kırılgan kızlar işte biraz da bunun için kırılgandır.
Sorgulamaktan yürüyemeyen, kırıldığı yerden büyüyemeyen birine dönüştün. 'Hayır' demedikçe zırhın delindi. Seni bitirdiklerinde gitmediğin için sabrın tükendi. El uzattığın her hayatta kendini kurtarıcı zannettin. Ait hissetmediğin o odalardan çıkıp gidemedin. Sana yaşatılanları yapanlar öznen değil artık. Cümlelerini sen kuruyorsun. Bir ömür de suçlayarak geçmez. Bu hayatı sen yaşıyorsun. Herkesi de affetme, bazen insanı öfke korur.
Kimin bana ihtiyacı var diye düşündüm, zor soru, sorması zor, yanıtı basit, cevabı kalın harflerle yazdım: HİÇ. Bu hayatı ben seçtim biliyorum. Üflemedim mumlarını büyümenin, atamadım çaresini yalnızlığın, açmadım konusunu geç kalmanın ve zamanın, dahası bahsetmedim kimseye hiç kalbimden, hata benim.
Reklam
Zaman geçiyor, aynı duvara asıyorum ikimizi, aynı suda yıkıyorum yüzümüzü, dünyanın yüküysen de gel, karnıma yediğim yumruk olsana, sevgilim nihayet vazgeçtim saymaktan günümüzü. Oturdum yanına, kalbinin yerini bulmanı bekliyorum. Verdiği cevaplardan değil de sorduğu sorulardan belli olur insanın iyisi, ha kurudu ha kuruyor bedenimin yarısı, bana hiç iyi gelmedi bu çağın ağrısı, belki tüm bunları baştan anlamam gerek.
Seninle yüz yüze dalacağım uykunun, ayağım çıplak gezeceğim bir salonun, neremin göründüğünü umursadan uzanacağım bir balkonun siyah beyaz eşiğindeyim şimdi, rengimi belli etmiyorum.
''... açıncaya kadar en güzel çiçek ''der şair, hep o çiçeklerin açacağına inandım. Bana da birilerinin inanmasına ihtiyacım vardı
Evet, şifa dışarı bakmaktan içeriye bakmaya doğru bir değişim. Her şeyin hemen değişmesini bekliyoruz. Dışarı bakmaktan içeri bakmaya değişim şifanın kendisi.
Dr. Snaut'un da dediği gibi: Uzayı fethetmek istemiyoruz. Başka dünyalar istemiyoruz. Dünyamızı tüm evrene genişletmek istiyoruz. Bir ayna istiyoruz sadece. İnsanın insana ihtiyacı var.
Yıllardır başucumda tek bir kitap duruyor. Önsözünde bu kitabı açıp okumanın, okumadan kitaba bakmanın, hatta kitaba bakmadan onu elde tutmanın bile şifa vereceği yazıyor. Bu yüzden de ne olur ne olmaz hep komodinin üstünde tutuyorum. Elde tutmak ise yarıyorsa yanında uyumanın da kesin bir faydası vardır.
Reklam
Geriye giderek ileriye gidilemezdi. Dolayısıyla Batı dünyasının yakaladığı muazzam üstünlük din veya dinin bir parçası olan kültür haricinde başka koşullara bağlı olmalıydı. O zamanın Batılısı -ve bugünün Müslümanı- bilim ve felsefenin bunu sağladığını söyleyebilirdi. Bu görüş felsefenin, ilahiyatın cariyesi olduğunu ve bilimin ise sadece bilgi ve alet parçaları derlemesi olduğunu düşünenler için geçerli değildi.
Ama bilmiyordu ki vücudun ruha ihanet etmediği anlar pek azdır. Ne çok ister insan büyük kederlerin ardından ölüp gitmeyi de, başaramaz. Ruh başına kara bir hale takarak göğe yükselmek için çırpınır ama vücut dünyalıdır; yer, içer, yaşar.
İnsanın en büyük kepazeliği işte bu bağışlama duygusuydu. Kötülüklerin sürekli tekrar etmesinin nedeni de bu olabilirdi. Kendimizi hoş görmemiz, eninde sonunda inandırıcı bir gerekçe bulmamız. Olmadı, ben aciz bir kulum, her türlü kötülüğü yapabilir, suçu işleyebilirim, ama yaradanıma sığınır, kendimi bağışlatırım ucuzluğu.
Sayfa 357Kitabı okudu
İhanetlerin en kötüsü, bedenimizin bizi satmasıdır. Ama ne yaparsan yap, eninde sonunda yapar bu alçaklığı. Allah'ın emri, bu ihanetten kaçış yok. En güzeli vakitlice ölümdür. Muhannete ihtiyaç olmadan. Öyle dünyaya kazık dikmeye çalışmanın manası yok.
Sayfa 264Kitabı okudu
Evet mahcubiyet, neden derseniz bilmiyorum. Belki de yeryüzünde bu kadar acı varken, kendini mutlu hissetmenin verdiği suçluluk duygusu.
Zaman benim dışımda ilerliyormuş gibi, zaman beni kusacakmış gibi, kelimeler bir araya toplanıp, bir vücut olup beni içinden atacakmış gibi..
Reklam
Pasajda şiirler patladıkça camlar zangırdıyor, kitap gibi adamlar, efsane gibi kadınlar, şiir söyleyen güzel ağızları onların.
Otuzlu yaşlarında insanın en az sahip olduğu, sahip olduğu yıllara karalar bağladığı şeydi vakit.
Bir zamanlar sana manşettim, şimdi 11 puntoyum.