Nazif Tepedelenlioğlu sözleri ve alıntılarını, Nazif Tepedelenlioğlu kitap alıntılarını, Nazif Tepedelenlioğlu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Matematik soyut bir bilim olduğundan toplum matematiği dolaylı olarak kullanılır. Bu yüzden matematikçi hiçbir zaman zengin olamaz.
Matematikçi üne de kavuşamaz. Matematiğe Nobel ödülü bile konmamıştır. Yüzyılın teoremini bile kanıtlasa ancak sınırlı bir çevrede tanınır.
Acaba kaç tane asal sayı vardır? Yani asal sayıların sayısı sonlu mudur? Bu problemi ilk ele alıp çözen geometrinin dedesi Öklid'dir: Asal sayıların sayısı sonsuzdur. Yani verilen her asal sayıdan daha büyük başka bir asal sayı bulunabilir.
...kanun-u esasi, Abdülhamit Han'ın 1876 yılında, yâni tahta çıktıktan az sonra millete «bahşetmiş olduğu» anayasa idi.
Şair Ziya Paşa'nın, Namık Kemâl'in ve «Genç Osmanlilar grupundan diğer bâzı münevverlerin gayretlerinden de istifade edilerek hazırlanmıştı. Fakat asıl müellifi muhakkak ki Mithat Paşa idi.
1937 yılında idi. Yaz aylarından biri. Doğrudan doğruya kendi kontrolündeki bir gazetede «Makedonya» adlı bir eserim tefrika ediliyordu. Bir akşam üstü başyaver Celâl Bey beni telefonla aradı, Dolmabahçe sarayına davet edildim ve saraya gidince, hemen hiç bekletilmeden, üst kata çıkarıldım. Bir kapı, açıldı, kendimi büyük adamın(Atatürk) karşısında buldum. Saygılarımı bildirince mutad bir iki nezaket cümlesi ile beni taltif etti. Sonra:
— Yazını okuyorum, dedi. Hürriyetin ilân edildiği zaman küçük bir çocuk olman lâzım. Fakat tebrik ederim, o günleri iyi canlandırıyorsun. Yalnız Abdülhamid'i hiç sevmediğin belli.
Biraz durdu. Elindeki bir renkli kalemi, önünde açık duran kaim ciltli bir fransızca kitaba dikine vurarak düşünür gibi oldu. Ben susuyordum. Bu hal bir iki dakika devam etti. Sonra birdenbire şu sözler çıktı ağzından:
— Sevme Abdülhamid'i. Gene de sevme! Fakat sakın hatırasına hakaret edeyim deme. Senin neslin biraz daha temkinli kararlar vermeye alışmalı. Bak çocuk! Şahsî kanaatimi kısaca söyliyeyim: «Tecrübe göstermiştir ki toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun ahvali meşkûk ve hudutları yalniz düşmanlarla çevrili bir büyük devlette Abdülhamid'in idare tarzı azamî müsamahadır(hoşgörülüdür). Hele bu idare On dokuzuncu yüzyılın son yıllarında tatbik edilmiş olursa..
"Anla beni" der sanki, herşeyimle ortadayım, beni doğurduğun gibiyim. Hiç değişmedim. Beni anlayamıyorsan, suç bende değil sende. İyi bak. Ara, araştır. Senden hiçbir şeyimi gizlemiyorum."
Abdülhamid'in iç politikasını incelerken tarihin asla affetmiyeceği tek hâdise, İkinci Abdülhamid'in hâtırasını mutlaka ve daima karartacak olan hâdise Mithat Paşanın ve Damat Paşanın Taif'te katlidir. Dış siyasi münasebetleri ve memleketin yüksek idaresindeki bazı gafları ve zaafları ne dereceye kadar kendisine suç yüklenmesine müsait olursa olsun, Mithat Paşanın yok edilmesi sadece Abdülhamid'in şahsî bir cinayeti olmuştur. Aralarında birçok kahramanlar, serdarlar, Türk milletine yüksek hizmetler etmiş, şerefler kazandırmış büyük insanlar bulunduğu gibi deliler, katiller, sarhoşlar ve sefihler de bulunan Osmanoğulları hükümdarları çinde bir Abdülhamid'in keyfî idareyi lüzumlu bulmuş olması, görülüyor ki tarihe sadece bîr şahsî hırs gibi kaydettirmek pek mümkün değil.