birbirimize böylesine uzakken,
aklım sana bu kadar yakın?
Nasıl olur da, seninle görüşmezken
bile seni görebiliyorum?
Demek ki sevmenin koşulu birini
sadece hayatımızda değil, önce
aklımızın sessiz odasında ağırlamamızmış.
"Eğer içinde bir rahatsızlık yoksa, doğru ve yanlış denilen kavramlardan uzak bir yerdeysen ve orada sadece bir duygu hissediyorsan ve bu sana kendini iyi hissettirmişse, unutma ki yaptığın şeyin yanlışlığı veya doğruluğu sadece topluma göredir, gerçeğe göre değil.
Yalnızlığın bir sebebi de, nadir bulunan bir şeyi istemek. En azından benim için yalnızlığımın anlamı, bu. Beklediğim kişi, daha nadir biri. Herkese benzemeyen biri. Ve beklemek de güzel; eminim beklenen de.
"Çok hassassın" veya "fazla abartıyorsun" diye bizimle konuşan biriyle hiçbir şey paylaşılmaz. Çünkü duygularımızın hepsi anlamlıdır ve onlar ölçülebilir değildir. Fazla, az, ağır veya hafif değildir. Duygularımız, bizizdir. Duygularımızı anlamayan, bizi hiç anlayamaz.
"Bir insanla kurduğumuz hikâyenin içimizde bitip tamamlamdığını, o kişiyi düşünmediğimizde değil, artık ona söyleyecek hiçbir cümlemiz kalmadığında anlarız. Sözcüklerimiz bittiğinde, hikâyemiz de biter. İnsanlar hayatımıza sözcüklerle, sesleriyle girer; sessizlikle uğurlanırlar."