Koșulsuz buyruk dediğimiz ödev ahlakı. Kant' a göre ahlak insanın kendi kendine koyduğu bir yasadır ve bu yasanın en temel
ilkesi evrenselleştirilebilir olmasıdır. Kendi kendine yasa buyuran ve buyurduğu yasaya uyan insan da özgürdür.
Sınırları heteroseksüel normlar tarafından belirlenmiş bir düzene tabi olmayı reddeden LGBTİ'ler, ömürlerini AVM'lerde çarçur etmeyenler, tek bir ağaç için sokağa dökülen çapulcular, diline kilit vurulanlar, "kutsal anne", namus kavramlarıyla baskılanarak yadsınan cinselliğini yaşamakta direten; dayak yiyen, şiddet gören kadınlar, sınav stresiyle çocuklukları çalınanlar, devletin izini yok ettiği kayıp evlatlar…
gelişine yaşayan bir kadın, akışta kalmayı biliyor. Yaşamın, taktik, kaç-göç, flört oyunları ve uzun uzadıya cilveleşmek için fazlasıyla kısa olduğu bir dünyadan geliyor. Ne yaşarsa, yaşayabilirse...
“Felaket, uzamını yıtiren, bir yok etmeyle cezalandırmadan o yayılamayış içerisinde hep geri gelendir, daima felaket sonrasındaki felakettir, yakıp yıkmayan sessiz geri dönüştür, ki felaket o dönüşte saklanır.”
Maurice Blanchot, Felaket Yazısı