1925 yılında İspanya’nın Salamanca şehrinde doğan Carmen Martín Gaite çocukluğunu İspanya İç Savaşı’nın gölgesinde geçirdi. Yazın hayatına, Salamanca Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde okuduğu yıllarda Trabajos y Días ve Revista Nueva gibi dergilerde çıkan makale ve şiirleriyle başladı. Aynı dönemde İspanyol edebiyat çevrelerinden Ignacio Aldecoa gibi önemli isimlerle tanıştı ve Latin filolojisi alanında tezini tamamladıktan sonra Madrid’e taşındı. 1950’lerde İspanyol edebiyatında yükselişe geçen ve 1955 Kuşağı olarak adlandırılan toplumsal gerçekçi gruba dahil oldu ancak zamanla bu türün geleneksel formlarından koparak eserlerinde psikolojik konuları da irdelemeye ve efsaneler, peri masalları, halk masallarından imgeler kullanmaya başladı. Yazarlık kariyerinde ellinin üzerinde roman, öykü, makale, şiir ve tiyatro oyunu kaleme alan Martín Gaite, aralarında Premio Café Gijón (1955), Premio Nadal (1957), İspanyol Ulusal Edebiyat Ödülü (1978), Austrias Prensliği Ödülü (1988), Premio Castilla y León de las Letras (1991) ve Yaşamak Tuhaf Şey için 1997’de Fastenrath Ödülü’nün de bulunduğu çok sayıda ödüle layık görüldü. Carmen Martín Gaite, Madrid’de 2000 yılında hayata veda ettiğinde, İspanyol Kraliyet Akademisi’nin iki kadın üyesinden biriydi.
Sonlu bir varlığa iki kez dokunmak da, bir nehirde iki kez yıkanmak da imkânsızdır çünkü değişimlerin hızı ve şiddeti buna izin vermez; her şey dağılır, yeniden birleşir, tekrar görünür ve kaybolur..
-Herakleitos
Çok sonra gördüm kara örtünün parçalanıp
suya karıştığını ve böylece aydınlık gün sevinçle
kavuştu özgün parıltısına
Ve yepyeni bir ihtişama bürünen göğün saltanatına bakıp
dedim ki kendi kendime, " Kim bilebilir,
benim de kaderimde böyle bir değişimin olmadığını? "
Tüm kalbimle güvenebileceğim hiçbir yer bilmiyordum, belki bir zamanlar vardı öyle yerlerim ama artık hepsi havasız kalmış, rüzgârın önü kesilmiş, unutulmuş fotoğrafların anlattığı manzaralardı.
❝Kişi asla özgür değildir; bir şeye bağlı olmayan yaşamaz... Gerçek bağlar kişinin seçtiği, aradığı ve kendisinde olmasa da kendine yüklediği bağlardır.❞
✱
❝Benim için yaşamak, acele etmemek, bir şeyler düşünmek, başkalarının dertlerini dinlemek, merak ve şefkat duymak, yalan söylememek, bir kadeh şarabı, bir parça ekmeği yaşayanlarla paylaşmak,ölülerin dersini gururla hatırlamaktır."❞
✱
İspanyol edebiyatından çok uzak biri olarak önyargılı başladığım ama son derece keyifle okuduğum bir kitap oldu . Carmen Martin Gaite ile ilgili çok fazla fikrim olmamasına rağmen ödüllü kitapları okuma takıntıma yenik düşerek aldığım bir eserdi. 6 ödüllü bir yazarsa mutlaka farklı bir kalemi vardır diye düşündüm.
Kitapta uzun betimlemeler , ardı arkası gelmeyen uzun cümleler o kadar güzel bir ahenk içindeki hiç bunaltmıyor okuyanı.
Psikolojik analizleri insana çok yerde kendi kendini sorgulatıyor.
Metaforlara takılıp kalması pek çok olayda kendi yaşantımızdan tanıdık bir sahne getiriyor hafızalarımıza.
Konu bütünlüğü olan , duygusal yönüyle bazen biraz melankolik ,akıcı bir roman .
Çeviri çok güzel, okurken yormuyor .
İnsana dair okumaları seven herkese keyifli okumalar dilerim .
Ablamın kitaplığından alıp okudum. Kendi kitaplığım için de alıp bir kere daha okuyacağım en kısa zamanda. İnceleme yazısı yazmak istemiyorum aslında. Satırlara dökülen her duygunun her olayın her düşüncenin bu kadar sakin ama etkileyici bir üslupla anlatıldığı bir kitabı ben hangi sözcüklerle anlatabilirim şu an pek bilmiyorum zaten. Bazı kitaplarda tanıştığınız karakterler size çok tanıdık gelir ya bence insan en çok o anlarda kendini tanıyor. Kendini anlamaya en çok o anlarda yaklaşabiliyor. Ya da kendi düğümlerini de çözebileceğini hissediyor. Etkilendik işte yahu.
İspanyol Kraliyet Akademisinin iki kadın üyesinden biri olan Carmen Martin Gaite’nin bu eseri, ölümünden üç yıl önce Fastenrath Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.
Carmen Martin Gaite , bireyin içsel çatışmalarını, monologlarını, ölümün geride bıraktıklarını, yalanların, geçmişi affedebilmenin ve sevgi arayışının hikâyesini Virginia Woolf’u anımsatan üslubuyla ele alıyor.
Kitap, bireyi ele aldığı için kendimizde bir hayranlık uyandırıyor ve bu hayranlıkla hiç sıkılmadan okuyabileceğimiz türden bir roman oluveriyor. Şahsen, çok severek ve ilgiyle okuduğum bir (16 tane alıntısını paylaşmışım) kitaptı. Herkese tavsiye ediyorum, tadından yenmez bir kitap..