Aynı hâli paylaşandır. Aynı derdi, kederi, kaderi...Bir diğerinin hâlini anlayandır hemhâl. Günümüzde yerini empati almıştır. Kendini ötekinin yerine koymak demektir.
“İnsan olmak, ötekinin ıstırabıyla hemhâl olmakla başlar.”
Sitâre, Farsça “yıldız” demektir. İngilizce star sözcüğü de buradan gelir. Zamanla dilimizden sitâre gitmiş, yerine star gelmiş.
Fakat bir şiirde yaşamaya devam etmiş sitâre.
“Seninle konuşurken Sitâre
Aklıma yıldızlar dökülüyor”
Anlaşılması, anlatılması en zor kelimelerdendir. Dilimize Arapçadan girmiştir. Kelimenin köküne dair iki iddia var. Birincisi üns/ünsiyet yani alışmak, evcilleşmek, uyum sağlamak. İkincisi nisyan, yani unutmak. İki köke göre de insan kelimesinin anlamı manidar. Neye alışan ya da neyi unutandır insan?
‘ Üzmek; aslında kesmek, koparmak demektir. Sözcük, Eski Türkçedeki üz- kökünden geliyor. Yani birini üzdüğünüzde ondan bir parça koparmış oluyorsunuz. Üzmeyin.’
Normalde eleştiri yukarıdan aşağı doğru ilerler.
Koşan yürüyeni, yürüyen duranı, duran yatanı eleştirir.
Türkiye'de ise yatan hepsini eleştiriyor. Duranı, yürüyeni, koşanı. Hiçbir şey beğendiremiyorsun, sürekli eleştiri.
Kendisi ne yapıyor?
Hiç.
Erhan İdiz ;
Bedava; aslında “rüzgârın getirdiği” demek. Farsça bād “rüzgâr” ve āvardan “getirmek” sözcüklerinden oluşuyor. Karşılıksız bir şeyi vurgulamak için çok güçlü bir benzetme.
Karşılıksız olanı önemsemeli miyiz, ya rüzgar getirdiği gibi götürürse?
‘Umarsız; umursamaz değil, çâresiz demektir. Eski Türkçedeki um- "beklemek, yalvararak istemek" sözcüğünden evrilmiştir. Ummak ve umut da aynı kökten.
Umar - çâre
Umarsız - çâresiz.’