Savaştan kaçtığınız bir dünyada hiçbir şeyden şikayet edemezsiniz. İnsanlar sizi rahatça dövebilmek ve söylendikleri her işi yaptırmak isterler. Çoğu zaman diğer işçilerden artakalan yemeği önünüze koyup buna şükretmenizi söylerler. Onlara göre yazın güneş ya da kışın kar altından çalışmaktan şikayet etmek nankörlüktür. Göçmen olduğunuz yerde en kötü şey, merhametsiz insana denk gelmektir. İşte o zaman her istediğini yaptırırlar size. Biz başkalarının insafına göre yaşamak zorundayız. Onların merhametine göre yer, içer, uyuruz.
İnsan, kaderini de beraberinde taşır. Ülkenizde savaş varsa onu da yanınızda götürürsünüz. Canınız kurtulur belki ama insanlar yeryüzünün her yerinde o savaşı hatırlatır size. Eğlenmenizi, diğerleri gibi davranmanızı yadırgar. Yas evindeki ölü sahibi gibi sadece ağlamanız beklenir. Aradan kırk yıl geçse de aynı acıyla susmalısınız. Özgür olmanız mümkün değildir. İki ölümden birini seçmek zorundasınız: Ya ülkenizde kalıp ölmek ya da ülke dışına çıkıp toplumun sizi ruhen öldürmesini beklemek.
"İnsan kaderini de beraberinde taşır Ülkenizde savaş varsa onu da yanınızda götürürsünüz. Canınız kurtulur belki ama insanlar yeryüzünün her yerinde o savaşı hatırlatır size. Eğlenmenizi, diğerleri gibi davranmanızı yadırgar.Yas evindeki ölü sahibi gibi sadece ağlamanız beklenir. Aradan kırk yıl geçse de aynı acıyla susmalısınız. Özgür olmanız mümkün değildir. İki ölümden birini seçmek zorundasınızdır: Ya ülkenizde kalıp ölmek ya da ülke dışına çıkıp toplumun sizi ruhen öldürmesini beklemek."