Misafir Odası, son evre kanser hastası olan orta yaşlı bir kadının, alacağı alternatif tıp tedavisi için yakın bir arkadaşının yanına üç haftalığına kalmaya gelmesiyle yaşananları anlatıyor. Sevdiğiniz biri gerçeklerle baş edemeyip kendine bambaşka bir gerçeklik yaratıp diğer her şeyi inkar etme yolunu seçtiğinde, onun alternatif gerçekliğine ortak olmakla gerçekleri yüzüne vurmak arasında ikilemde kalmayı işleyen etkileyici bir novella. Arkadaşlık, ne olursa olsun arkadaşın inanmak istediklerine ortak olmak mıdır yoksa onu hayal kırıklığına uğratmak, üzmek pahasına da olsa ona doğru bildiklerini anlatmak mıdır? Bu ikilem, söz konusu hastalık gibi hayati bir konu olunca elbette vicdani sorumluluk da işin içine giriyor. Eserin en etkileyici kısmı bana göre yazarın dili. Tıpkı Janet Frame’i anımsatan şekilde, aslında son derece trajik ve karamsar bir konuyu işlemesine rağmen, bunu öyle duru ve doğal bir dil ve üç boyutlu ve eğlenceli karakterlerle yapmış ki, okurken kimi zaman hüzünlendiren bazı yerlerde de istemsizce güldüren keyifli bir metin çıkmış ortaya. Kısa, tek oturuşta bile okuyabileceğiniz ancak bittikten sonra uzun süre zihninizde yer edecek kitaplardan. Hayata ya da ölüme dair büyük laflar etmeden, siyahla beyaz arasında gidip gelme sığlığına düşmeden, insanlık hâlleriyle ilgili vurucu tespitleri böyle doğal akışta, incelikli bir şekilde işleyen kitapları ayrıca seviyorum. Misafir Odası’nı da çok sevdim.