“Tarihi yaşayan bir şey haline getirmeye gerek yok. Tarih zaten yaşayan bir şey. Tarih biziz. Siyasetçiler, krallar ve kraliçeler değil. Tarih herkestir. Her şeydir. Şu kahvedir. Kapitalizmin, imparatorluğun, Köleliğin tarihini sadece kahveden Söz ederek bile anlatabilirsiniz. Burada oturup kağıt bardaklardan kahve yudumlayıpliğin diye dökülmüş kan ve çekilmiş sefalet akla ziyandır.”
.
Tom Hazard.Asıl adı ise Estienne Thomas Ambroise Christophe Hazard.1581 Mart’ının üçünde doğdu,şu an 439 yaşında.Ve önünde daha uzun yıllar var.Shakespeare ile aynı sahnede,Fitzgeraldlar ile bir masada,Kaptan Cook’un gemisinde..Sevdiği pek çok şeyi kaybetti.Umudunu da.Ama eşine,annesine verdiği söz var: ne olursa olsun yaşamaya devam etmek.
.
Hangimiz sonsuz hayatı bir an bile olsun düşünmedik?Zamanda yolculuk,zamanın bükülmesi?
Matt Haig, her insanın zihninde yer kaplayan bu arzuya ışık tutuyor. Karakterin o hafıza yorgunluğu, yaşadığı derin hasreti, bitmek bilmeyen arayışı ve oradan oraya yolculuğu..Aklımızdan geçebilecek olası mutlu senaryolardan çoğu gerçekleşmiyor. Çünkü bu eser, fantastik (gerçekleşmeyene dek fantastik olan) öge taşıyan ancak ayakları gerçekliğe basan bir kitap. Ki kitapta geçenlerin kökleri olduğunu hissediyorsunuz. Hafif ancak uçucu değil bu his..
.
Matt Haig, düşündürüyor, tarihten sayfalar getiriyor önümüze, duygulandırıyor ve yılların oluşturduğu o adına değişim dediğimiz dipsiz çukuru gösteriyor. Bunları yaparken kıskandıran bir edebi zevki de getiriyor. Defalarca işlenen, artık aşina olduğumuz bir konu olmasına rağmen..