Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni.Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna.
Az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültürel mirası olurmuş. Bu mirası reddediyorum Olric. Ben Karagöz falan değilim. Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.
Burada kitabın genelinden değil içindeki bir öyküden söz etmek istiyorum. Öykünün adı "Unutulan". Bu, benim yıllardır en sevdiğim öykü. Hiçbir şey onu geçemedi. Bir edebiyat hocam okumuştu bu öyküyü. Öyle tanıştım. Ve dinlediğimde afalladım. Tekrar tekrar açıp okudum, yüzlerce defa dinledim öyküyü. Öyle ki nerdeyse ezbere biliyorum. Her seferinde aynı etkiyi yaratıyor üstümde, çarpıcı bir öykü. Birçok görüş var kendisiyle alakalı. Tavan arasının neyi simgelediği vs. Bana sorarsanız neyi simgelerse simgelesin, hatta hiçbir şeyi simgelemese bile etkili bir öykü. İçimde bir yerlere hep dokunuyor. Öyle vurucu cümleleri var ki. Tabii bunları fark etmek için yavaş okunması gerekiyor. Özellikle yağmurlu günlerde bu öyküyü açıp dinlemek bağımlılık oldu. Belki hiç kimsede olmadığı kadar özel bir yer kaplıyor bende. Bu yüzden de inceleme yazmaktan hep çekinmiştim. Bende kapladığı güzel yeri yeterince belirtemem diye. Belirtemeyeceğim, biliyorum. Ama beni en çok etkileyen, en sevdiğim öyküye yer vermeden edemedim.
Sindire sindire ve defalarca okundukça kendisini daha çok açıyor okuruna.
Şunu biliyorum ki bazılarımız zamanının çoğunu o tavan arasında geçiriyor. Daha sık çıkıyor oraya.
Bu kitaptan alıntı paylaşmayacağım. Çünkü bir cümlesini paylaşsam diğerlerine haksızlık oluyor. Bu da bütün öyküyü alıntı olarak paylaşmam demek.
Ama incelemeyi (inceleme sayılıyorsa) öyküden bir cümleyle bitirmek istiyorum.
"Seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?"