Onur Akyıl, 1980’de İzmir’de doğdu. Türkiye’nin birçok il ve ilçesinde yaşadı. 2008’de Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalı Dramaturgi Eleştiri Ana Bilim Dalı’ndan “Bernard Marie Koltes Oyunlarında Tematik Bağdaşım” adlı teziyle mezun oldu. Halen aynı okulda yüksek lisans çalışmalarını sürdürmektedir. 1999’da ilk şiiri yayımlandı. Bu tarihten günümüze birçok dergide şiir, öykü ve eleştiri çalışmaları yayımladı. BirGün gazetesi ve Şiirden dergisinde şiir ve şiir sorunları üzerine yazıları, şiir incelemeleri yazmaktadır. Rıfat Ilgaz Jüri Özel Ödülü 2006, Ergün Günçe Övgüye Değer 2008, Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü 2008, Nihat Akkaraca Öykü Ödülü 2013, Necati Cumalı Şiir Ödülü 2014 ödüllerinin sahibi olmuştur. Birçok ulusal ve uluslararası festivale katılan sanatçı, ayrıca 2011 yılında Behzat Ç. isimli fenomen televizyon dizisinin bir bölümünde konuk oyuncu olarak rol almıştır.
“Bir Hristiyan, ancak var olan bütün çocukların yaşamlarının sağlama alındığını görüyor ve biliyorsa, ahlaksızlık ettiğini ve günaha girdiğini düşünmeden nikahlanıp evlenebilir.”
Yetmiyor be insanın hayatı; en çok beklemeye, durup beklemeye yetmiyor. Bir değişmeyen o var ama, o uzun bakmak geçmişe. Büyüyünce insanı başkalarını kandırmaya sevk eden o uzun bakmak.
Son dönemlerde epey öykü kitabı okudum. Artık biraz daha kalın eserlere, uzunca yazılmış romanlara geçmek istiyordum. Yine de bu kitap kendini okutacak kadar sesini duyurdu bana. Sanırım bunda kitabı benden önce okuyan kişinin altını çizdiği cümlelerin çok hoşuma gidişi de etkiliydi. İyi ki daha fazla ertelemeden okumuşum, son dönemde okuduğumu söylediğim pek çok öykü kitabından farklı bir deneyimdi. Şiirsel ama bıktırıcı olmayan, söz oyunlu ama dikkati hep üzerinde tutmayı başaran, bol devrik cümleli ama okuma zevkini düşürmeyen.
Onur Akyıl pek çok öykü ve şiir ödülünün sahibiymiş. Ki şair kimliği her öyküde kendini belli ediyor. Klasik öykü anlayışından farklı ve çağımıza dair öyküler okumak isteyenler için tavsiye olunur.
Bir itiraf da bulunarak kitabın içinde bulunan öykülerin beni bu kadar etkileyici bir şekilde şaşirttacagini düşünmemiştim . Her ne kadar kitabın yazarı ile ilgili 37 yaşinda olması , ilk defa bir kitabini okuyacak olmamin da etkisi olsa da bunu göz önünde bulundurmadan kitap da bulunan 11 adet hikâye okumaya başlayıp hikâyelere odaklı sonunu çok fazla düşünmeden yazarın anlatımı kısa sürede kitabı bitirmeme neden oldu.
Kitabin icinde anlatilan hikayelerin konusu şu an içinde çevremizde çok fazla duyduğumuz , yaşadığımız , yaşayacağım iz , kadın ve erkek ilişkileri üzerinden anlatılan hikâyeler olsa da , yazar tarafından bazen hoş bir şekilde , bazen de yalın bir şekilde anlatımı ile benim beğenimi kazanan bir kitap oldu. Her ne kadar ilişkiler odaklı olsa da ilişki esnasinda görmezden gelinen duyguların , görmezden gelinen yaşanmişlıklarin, önemsiz ve manasız çabaların , ilişki esnasinda son' un değil sonrasin da boyun egdiğimız ne varsa , beklentinin, yalnızlığın anatıldigi insanı okurken yasanmişliklara götüren bir kitap.
" İnsan işte; her şeyin başı , her şeyin sonu, bir kendinin ortası. "
Acikcasi bu kitabi herhangi bir yerden gorupte mi yoksa bir arkadas tavsiyesi uzerine mi aldigimi hatirlayamiyorum ama okuduktan sonra beni tamamiyla hayal kirikligina ugratti. Buyuk bir hevesle okumaya basladim, basta cok akici geldi lakin ilerledikce elime herhangi bir sey gecmeyecegini dusundum. Yazar, hikayeler boyunca kadin erkek iliskilerini isitip isitip onumuze sunmus bunu yaparken de sıklıkla kullandigi argo ve kufurler hikayeleri cok itici kilmis. Abartili bir sekilde kullanilan "sevismek" kelimesi de cabasi. Bir amac, bir gaye bulamadim, sirf yazmak icin yazilmis bir kitap. Kisacasi bana hitap etmedi ve de pek bir sey katmadi.