Beklemek tüm anlamın kendisiydi, bekler ve düşünürdü, boşuna olmazdı, hiçbir şey boşuna olmazdı . Boşuna değildi, sebepsiz, yersiz değil , bekliyordu ve beklediği gelecekti.
(...)kim umutsuz bir beklemeden ibaret sanır bu bir ömrü dolduran protestoyu?
Beklemek.. evet.
Bekliyordu.
Kim, kendini sonuçsuz bir beklemeye mahkûm edebilir ömür boyu?
Şehrin bir yerinde birileri ölüyor, ne korkunç! Beklenmedik ölümler beklenen ölümler apansız gelenler ağır ağır gelenler ihtar edip gelenler habersizce gelenler.
Her nesil, sırtında, bütün bir nesilin yükünü de taşımıştır. İnsan, köle olmuştur, sömürmüştür, sömürülmüştür, zalimlerin en zalimi, mazlumların en mazlumu olmuştur.Bütün bunlar olmuştur. Tarihse, hep akıp gitmiştir, gitmektedir.
..içinizdeki İslâm'ı gösterin. Çünkü İslâm, sizin üzerinizde görünmek ister. İman gizlidir, İslâm açık. İman kalbdedir, İslâm zahirde. İslâm şeriatsa, şeriat sizin amellerinizde görünmek ister.
Günümüz insanında “bilim” denilince akan suların durdurulduğu bir kafa alışkanlığı peyda edilmiştir. “Bilimsellik” iddiasıyla insanların bilinci donuklaştırılabilmekte, bilinçsizce istenilen yöne sevk edilebilmektedirler. Bilimselliğe karşı kazandırılan alışkanlık ve bağışıklık yüzünden pek çok şey “değişmez doğrular” olarak kabul ettirilebilmektedirler.
Bilimin öngördüğü hedefleri tartışmaya açmak sanki sağduyuya, insan aklına karşı çıkmak, bilimin yerine keyfiliği ikame etmek gibi bir şey sanılıyor. Gerçekteyse halen bilim adına öngörülen hususların pek çoğu şarlatanlıktan başka bir şey değil. Herhangi bir konuda on kişiye soru sorup aldığı cevapları kendine göre değerlendirerek belli bir neticeye varan herkesin, bilimsel bir iş yaptığı sanılıyor.
"Dini görevlerimiz" diye konuşanlar, belli ki bununla sırf ibadetlerimize ilişkin hususları kastediyorlar, diğer muamelelerimizle ilgili hükümleri bunun dışında tutmak istiyorlar. Böyle bir ayrımın anfak Batı'nın seküler telakkisine uygun olduğunu tekrarlamaya gerek yok.