Bir kitapta okumuştum. “Karakterlerine saygı duyan bir yazar onları öldürmez.” yazıyordu. Hayatımdaki herkes ölüp gidiyordu, biri beni ben yapan bu insanlara saygı duymuyordu.
Bugün Sonat Yurtçu'nun ilk kitabı olan Aramızdaki Fikret hakkında yazdım. On öyküden oluşuyor kitap. Hamdi Akçay'dan keyifli bir kapak tasarımı ile de bakmaya doyulmuyor.
Her öyküden tek tek bahsedemeyeceğim için öykülerin genelinden ve bende büyük etki yaratan birkaç öyküye kısaca değinmek istiyorum. Kitabı okumaya başlayınca bizi "Yaşamalısın" karşılıyor. Sevmiş, umut etmiş ama umutlarının kül olmasını izlemiş bir adamı okuyoruz. Sezen'den, Müslüm'den şarkılarla kesişiyor yolumuz. Beden ile ruh arasındaki zıtlıklara, çaresizliğin ve sevilmemenin insana neler yapabileceğini görüyoruz. Ve öykü biterken kendimizi neyin içinde bulduğumuzu düşünmeye başlıyoruz. Ercüment ile yalnızlığı, Ferit ile işsizliği, Yeşim ile çaresizliği, Fikret ile kadın olmanın zorluklarını okuyoruz. Ve öyküler arasında ilerledikçe Yurtçu'nun asıl yapmak istediği şey çıkıyor ortaya. Kusurlarımızla insan olduğumuzu bize yeniden hatırlatmak. Hepimizin kusurlarını, kendi kusurlarını anlatıyor Aramızdaki Fikret. Politik eleştirilere tutunmuyor, siyasetten dert yanmıyor ama hepsini tek bir kitapta okuru sıkmadan ele alıyor.
Mahalle kültürü, dostluk, komşular ve iyisiyle kötüsüyle insan resmelidiyor her öyküde. Eksik yanlarımızı doldurmak bazen çok zorken, bir de bunu yazıya dökmek başarı ister. Hele ki ilk kitap ise ve ilk heyecanla seçiliyorsa öyküler bu daha da zordur. Ancak keyifle söylüyorum ki bu zorluk aşılmış, buradaki öyküler bize bizi anlatmış. Tavsiyemdir.
İlk öyküsüyle BAMM diye okkalı bir yumruk atıyor önce suratınıza. Fiziksel olarak acıyı hissediyorsunuz. Kalbinizde. Sonra kitabı elinizden bırakıyorsunuz. Uzun uzun bakıyorsunuz kitaba, tekrar elinize almaya mental sağlığınızın el verip veremeyeceğini tartıyorsunuz bir süre. Tabii kitabı tekrar elinize almaya karar verecekseniz, her öyküden sonra durup bir bardak su içmeniz gerekiyor. Gözlerim doldu, boğazım düğümlendi, ağzım uzun bir süre açık kaldığı için (işletim sistemimin şaşırma mimiği) boğazım kurudu ve sürekli su içmek zorunda kaldım, burnumun direği sızladı, ağladım. Tamam kabul ediyorum ben zaten duygusal bir patates olarak her şeye ağlıyorum ama bu kitabı okurken elleriniz azıcık titremezse, “kalbiniz ne kadar taşlaşmış öyle” derim. Her bir öyküsü tek tek roman olabilirdi ve olsaydı bayıla bayıla okurdum (keşke olsa) ️ Son öykü de beni ayrıca benden aldı. Çünkü, incecik ipliklerle bütün öyküleri öyle güzel birbirine düğümlemiş ki okurken mest oldum. İnsana “edebiyat iyi ki var be!” Dedirtiyor. Kalemine, aklına, kalbine sağlık. Hep yaz! @sonatyurtçu
Kitap 2022 yılında Hamdi Akçay'ın kapak tasarımı ve Beyza Ertem'in editörlüğü ile İthaki'den çıkıyor. Kitap 10 ayrı öyküden oluşsa da kendi içinde bir bütün oluşturduklarını söylemek çok yanlış olmaz.
Kitap bizi 'Yaşamalısın' adlı ilk öyküyle karşılıyor. İlk öyküden başlayarak yüzümüze hayatın gerçeklerini, yok sayılan insanlarını, hayal kırıklıklarını ve yalnızlığı tokat gibi çarpıyor. Kitap genel olarak bakıldığında mahalle kültürünü, dostlukları, insanın kusurlarını, siyasal ve toplumsal eleştirileri ortaya koyuyor. Yurtçu bunu yaparken akıcı, sade bir dil kullanıyor ve böylece öykülerde yer alan karakterler ile empati yapmadan okumak imkansız bir hale geliyor.
Kitabın heyecanını kaçırmadan söylemek isterim ki her öyküsünü ayrı sevdim kendimden bir parça buldum lakin ' Mahallenin Acıklı Panoraması, Aramızdaki Fikret ve Yaşamalısın' öyküleri benim için bir adım öndedir.
Bu kitabı bir çırpıda bitirebilecek fakat etkisini üstünüzde uzun süre hissedeceksiniz.
Şimdiden iyi okumalar, okuyanların seveceğinden şüphem yok.