Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Süheyla Bayrav

Süheyla BayravFilolojinin Oluşumu yazarı
Yazar
8.5/10
2 Kişi
21
Okunma
2
Beğeni
1.184
Görüntülenme

En Eski Süheyla Bayrav Sözleri ve Alıntıları

En Eski Süheyla Bayrav sözleri ve alıntılarını, en eski Süheyla Bayrav kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Filologların önem verdikleri bir başka konu da, belli bir parçanın intihal olup olmayışıdır. Ortaçağ’da intihal kavramı yoktu. Yazılı metne bir özerklik, kendi başına bir varolma hakkı tanınırdı. Onu, her isteyen istediği yere, kendi eserine yerleştirebilirdi. Yazılmış metin, adeta, toplumun malı olurdu. Yazar, başka metinlerden aynen ya da biraz değiştirerek aldığı kısımları kopya etmekte bir sakınca görmezdi.
Sayfa 142
"edebiyatın değişik görünümlerine karşın, önde gelen ve değişmeyen özelliği, bütün sanatlar gibi, hem düşündürmesi, hem de mutluluk vermesidir. anlattığı acı olsa da."
Sayfa 18
Reklam
karanlık dönem
Şairlerin, yazarların sevilip sevil­memelerinde edebiyat dışı ölçüler, en başta da ahlak ve fel­sefe tutumları ağır basmıştır. Bu tür yargılar ilginç metinle­rin kaybolmasını kolaylaştırmış, bu nedenle; antik edebiya­tın ancak bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir.
Sayfa 19
Filoloji ile Merkür
Martianus Capella, her bilim kolunun konularını, ilke­lerini örnek vererek açıklamakla yetinmemiş, bunları küme­lere ayırıp, iki dereceli bir öğretim düzeni kurmuş ya da za­manında kurulmakta olan bir düzeni savunmuştur. Bu tarih­ten sonra okullarda uygulanan sisteme göre ilk öğretimde üç ders okutulurdu: gramer, retorik, diyalektik. Bu ilk küme­ye trivium (üçlü kol) adı verilirdi. Fransızca'da trivial kelime­sinin "bayağı" anlamına gelmesi trivium'un öğretimde ilk ba­samak olmasıyla açıklanır: İkinci kümeye quadrivium (dört­lü kol) denirdi. Bu kümede aritmetik, geometri, astronomi, müzik okutulurdu.
Retorik, fonksiyonel olduğu dönemlerde; üç alanda uygulanıyordu: savunmada (judiciaire), bir konu­nun tartışılmasında (deliberative), bir kişi ya da olayın övül­mesinde (epidectique).
Ta­rihsel görüşe varmamış dönemlerde, bazı motiflerin her za­man ve her yerde sevildikleri, etkili oldukları sanılırdı. Ger­çekten de, retorik derslerinde, insan duygusallığını ya da yargılarını harekete geçireceklerine inanılan bu motifler öğretilirdi: Beylik sözler (lieux communs), kuru tekrarlar diye, bugün küçümsediğimiz konular, fikirler. Retorik dersi, sonunda, bu tür basma kalıp motiflerin (topos) sergilendiği bir dükkan haline gelmiştir. Kaldı ki, hakikata benzerliğin yer ve zamana göre değiştiği de mey­dandadır. Her toplumun, değişik devirlerde kendine özgü inanç ve görüşleri vardır. Sözgelimi, Le Cid'deki şeref anla­yışı çağımızda geçersizdir. Oysa, XVII. yy.'da dinleyicilerin bir kısmı Chimene'i evlatlık vazifesini tam yapmamakla suç­luyorlardı. Son zamanlarda, eleştiri, "hakikata benzerlik" ve her dönemin kendine özgü hakikata benzerlik anlayışı üze­rinde ısrarla durmaktadır. Belli duygu ve görüşleri, her dev­rin özel motiflerle ifade ettiği göz önünde tutularak, bu mo­tifler tam olarak toplanınca edebiyat tarihi yanında bir ede­biyat sanatı (litteralite) tarihinin yazılabileceği söylenmekte­dir. Valery (hiçbir yazar adını anmadan), böyle bir edebi­yat duygusallığı tarihinin oluşabileceğini ilk savununlardan­dı. Çağdaş eleştiri de bu yoldaki çalışmalara önem vermek­tedir.
Reklam
Ortaçağ dönemine dönecek olursak, retorik öğreti­minden yararlananların, üç alanda emek sarf edenlerden oluştuğunu görürüz: En başta, edebiyatla- uğraşanlar (şair­ler, yazarlar), kilisede vaaz veren papazlar, bir de daireler­de, mektup, ferman, belge, v.b. yazanlar. Resmi belgelerin nasıl düzenleneceğini kararlaştırmak, geleneklerin sarsıldığı çağlarda güçlük yaratan bir konu halini almıştı. Merovenj ve Karolenj hanedanları döneminden kalmış, belli özellikte­ki mektup, ferman ve belgelerin nasıl kaleme alınması ge­rektiğini, örnekler vererek öğreten "artes dictamini" ya da "artes dictaminis" denilen eserlerin bolluğu, kitabet işlerin­de duyulan kararsızlıkları en iyi yansıtan kanıtlardır. "Artes dictaminis" yazdırmak sanatı diye çevrilebilir. Dictator, baş­langıçta, mektup, evrak yazdıran, dikte eden kişiydi. Reto­rik, bu dönemde, en başta, mektup türünün malı olarak gö­rülüyordu.
Sevilla'lı İsidoro, en tanınmış eseri Etymologiae'de (Etimoloji ya da Başlangıç) bir adın nereden geldiği bilinince, adlandırdığı şe­yin özü daha kolay kavranır der. Bazı kelimelerin rastgele seçildiklerini, bu yüzden köken araştırmalarına elverişli ol­madıklarını kabul etmekle beraber, köken incelemelerinde üç ilkenin geçerli olduğunu savunurdu. Bu ilkeler şunlardı: a - bir şeyin nereden geldiği. Örnek: insana, Latince­de homo denir, çünkü humus'tan (toprak) yapılmıştır. b - bir şeyin nedeni. Örnek: rex (kral, reis) regere, re e­te agereden (idare etmek, doğru hareket etmek) gelir. c - bir şeyin karşıtı. Örnek: lucus (kutsal koruluk) loş bir yerdir, 'non lucendo'dan (aydınlık olmıyan) gelir.
Dildeki her sözün bir gerçeği adlandır­dığına inanan Gerçekçilere, Guillaume d'Ockam (1270-1347) ve Adcılar, "gerçek olan eşyadır, kavramlar insanların yapıtıdır" diyorlardı.
bunu öğrendiğim iyi oldu :d (bir varmış, bir yokmuş)
Bu yöntemin dayandığı ilke, bir şeyin hem var, hem yok (A ve Â) olamayacağıdır. Örnek: ateş hem so­ğuk, hem sıcak olamaz(23). (23) Gramer ile mantığın yakınlığını, bu son bilimin adı açıklar: logica, logos' dan (dil) gelir. Bu ilkeye aykırı bir söz, masalları açan formül­dür: bir varmış, bir yokmuş.
56 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.