Zeynep Uzunbay, 1961'de Karaözü kasabasında doğdu. O yıllarda Sivas'a bağlı olan Karaözü, daha sonra Kayseri ilinin Sarıoğlan ilçesine bağlandı. İlkokulu, ortaokulu ve Sağlık Meslek Lisesi'ni Kayseri'de okudu. Turhal ve Tokat'ta iki yıl hemşirelik yaptı. 1985'te Ankara'da Gazi Eğitim Fakültesi Edebiyat Bölümü'nü bitirdi. Çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra, 2006 yılında emekli oldu. İzmir'de yaşamaktadır.
Uzunbay şiirlerinin yanı sıra, şiir yazıları, şiir çözümlemeleri de yazmaktadır.
Şiirleri İtalyanca ve İngilizce'ye çevrilmiştir.
Sana kara büyü yapılmış
yapılıp yüreğine gömülmüş
“Kara kuzunun ağıldaki uykusunu uyu
Asmadaki(unutulmuş, farkedilmemiş
Görülmemiş)kara üzümün uykusunu.
Daldaki üvezim, kuzum, avazım
Bağrıma basıp kestiğim kara ekmek
Sarıl bana.bende uyu.Uyu.uyu.” Sen onu köy sanmışsın;
Köyünün dört mevsimi,
şarkı söyleyen rüzgâr...
Sanmışsın ki ay
13 öyküden oluşan harika bir kitap. Ayrı ayrı öyküler bir şekilde birbiri ile buluşuyor. Kadın öykücüleri çok severim. Hele bir de Zeynep Uzunbay gibi eril dil kullanmayanları baş tacı ederim. Kitap da yazar da artık baştacımdır.
Yazarın iki kitabını da okudum, ne yapmaya ne yazmaya çalıştığını pek anlamadım. Sanırım ben daha klasik şeyler okuduğumdan modern dile geçiş yapamamışım. O yüzden uzunca inceleme yazarak vakit harcamaya da değmeyeceğine inanıyorum. Kadının aklı fikri - meme, şu bu.
Necmiye Alpay ‘ın “Çoktandır yüksek edebiyat okumadım diyorsanız, okuyun” diyerek tavsiye etmesi neticesinde aklıma yazdığım kitap tam da umduğum gibi çıktığı için mutluyum.
Ben Necmiye hoca gibi yüksek edebiyat der miydim bilmiyorum ama “gerçek” edebiyat diyeceğim kesin. Kitabın bütün hikâyelerinin ana karakterini alt-orta sınıftan gerçek kadınlar oluşturuyor. Yanlarında tarlaya bahçeye çalışmaya gönderildiğimden beri kadınların dünyası hep gizemli ve ilgi çekici oldu benim için. Hepsi benden epey büyük kadınların anlayamayacağımı düşünüp kelimelerin anlamlarını eğip bükerek giriştikleri gizli(!) sohbetlerinden dünyayı nasıl kavradıklarını anlamaya çalışırdım. Seven, acı çeken, arzulayan, dayak yiyen, küfür eden bu kadınların arasında anladım ki, o sağdan sola dolaşan kadın imajının gerçeğiyle en ufak bir ilgisi yoktu. Hemen hemen her ideoloji ya da inanç kendince bir "kadın" imajı yaratıp, bunun makbul olduğuna kanaat getirip, kadınlara böyle olmaları gerektiğini buyuruyordu. O yüzden o gün bu gündür nerede yapmacıksız gerçek bir kadın resmedilse, ilgiyle ve hürmetle yaklaşıyorum. Kamçılanma Mesafesi de baştan sona böylesi bir kitap olduğu için, benim gibi ilgili okurların dikkatine sunuyorum.