"Ama görkemli Himera ne hale gelmiş!.. Aşağıda, demiryolunun hemen yanında görkemli tapınağın zavallı yıkıntıları duruyor; sütunlarından bazıları da modern bir inek ağılında yer alıyor. Doğru okudunuz: İnek ağılı – inekler sırtlarını onların yivlerinde kaşıyor ve kesinlikle bir antik tapınağa yapılması gerektiği, zorunlu olduğu gibi davranmıyorlar. Bu gerçekler karşısında tek yapılabilecek şey tapınağı ölçmek, üzülmek ve inekleri kıskanmak. Çünkü nice eski çağlar araştırmacısı Alman, bir antik tapınakta geceleyebilmek uğruna neler vermez!"
Sayfa 208 - REMZİ Kitabevi. 24. Bölüm Robert Koldewey (1855-1925)Kitabı okuyor
Sen Tanrıların en bilgesi, sen Yiğit,
nasıl saldın Tufanı düşüncesizce?
Suçu suç işleyene çektir;
günahı günah işleyene çektir;
öldürmenin ne gereği var onları?
Bağışlayıcı ol, yok etme!
"Eline geçmeyecek aradığın yaşam.
Tanrılar insanoğlunu yarattıklarında
yalnız ölüm oldu ona verdikleri,
kendi ellerinde tuttular yaşamı!
Karnın dolu olsun yeter Gılgamış, sen ona bak,
Gece gündüz eğlenmene bak,
Gününü gün et,keyif sür,
çalgılarla gece gündüz gül oyna,
hep güzel giysiler olsun üstünde,
başın temiz olsun, bedenin yıkanmış olsun,
elinden tutan yavruna bak.
karın mutluluğu tatsın göğsünde,
budur insanoğlunun tek yapacağı."
Siduri "Gününü gün et!" der ona, "ölümsüz yaşam" tanrılarca tek bir kişiye verilmiştir, "yaşam tohumu"nu Tufan'dan kurtaran Ut–Napiştim'e
Gılgamış ona nasıl ulaşabileceğini sorar.
Kitabı çok beğendim. Belki herkesin ilgi alanına girmez diye düşünebilirsiniz; sonuçta kurgu dışı bir metin. Yine de ben okuyan herkesin kitaptan bir yönüyle istifade edeceğini düşünüyorum.
Kitabın derdi iletişim –en temel insanlık meselelerinden biri. Mesajın sahibi/ mütekellim, Alan taraf /muhatap ve iletilen Mesaj. Bu 3 ögenin birleşiminden doğan sağlıklı bir iletişim nasıl olur? Kitap önce iletişimin her bir yönünü, her bir çeşidini açıklayarak başlıyor. Salt teorik değil, bol örnekli şekilde açıklıyor.
Sonra bir kutsal metin olarak Kuran' bu iletişim çeşitleri içinde hangisine giriyor, hangisiyle benzeşiyor, hangisiyle ne yönden ayrışıyor, bunu ortaya koymaya çalışıyor. Her bir iletişim aşaması ve unsurunu olumlu ve olumsuz etkileyen faktörler, değişkenler var. Kur'an özelinde bunu yine örneklerle detaylandırıyor kitabımız.
Okuyucu şunu net anlıyor: şu an elimizde bir kitap olarak dursa da bu bir hitaptı. Boşluğa konuşmuyordu. İndiği dönemin, ânın, müdahil olduğu olayın, muhatap olduğu birey ya da bireylerin tepkisini, davranış değişikliğini talep ediyordu. Bunu anlayan günümüz müslümanı kendi "anlama" faaliyetini gözden geçirdiğinde ne görüyor? Anlıyor mu? bunu tartışmaya açıyor kitap. Elbette yazar, günümüz müslümanına Kur'an'la iletişim konusunda uyarılar yapıyor, öneriyle yol gösteriyor. Anlamanın hedefi ve gereği olan eylemi/ bizdeki davranış değişikliğini soruyor.
Kuran'la iletişim ifadesi bile insanın algılarına bir çekidüzen veriyor.
Byung Chul-Han'ın en sevdiğim kitabı bu değil. Ama yine hayata dair bambaşka pencere açarak, daha önce aklıma bile gelmeyen bir konuda ne kadar kafa yorulduğu görmemi sağlayarak yeniden beni şaşırttı.
Kitap Batı'da eğlence/ciddi ikilemini konu alıyor. Eğlence ne, amacı nedir, ne olmalıdır, boş zaman işi midir, ihtiyaç mıdır, lüks müdür, akıl ve ahlakla irtibatı nedir... Yazar, bu soruların cevapları için, her bölüm farklı bir sanat/eğlence dalını masaya yatırıyor. Müzik, opera, şiir, resim, edebiyat, Tv,radyo, ... Sonra o dalda sanatına konu olarak haz ve eğlenceyi almış önemli bir sanatçıyla, sanatını ciddiyete, acıya, ahlaka, yüce ve aşkın olana vakfetmeyi kıyaslıyor. Yetmiyor, bir de Uzakdoğunun yaşam, sanat ve din felsefesindeki "bütünleşme, fanilikle barışık olma" halinin o kültürdeki şiir, resim ve oyun tezahürlerinden bahsediyor ki; okuyucu farklı bir varlık kabulünden nasıl farklı bir eğlence, sanat, oyun çıkmış, görsün. Kant, Heidigger, Wagner, Nietzche, Kafka, Cezanne...hepsinin ürettikleri eserleri ne adına/ne amaçla ürettiklerini kendi cümlelerinden alıntılarla öğreniyoruz. Son bölümde de günümüzün eğlence anlayışına kısa ama öz bir eleştirisi var: oyun ve eğlence totaliterleşiyor.
Ben de herşeyin oyunlaşması, eğlenceli hâle getirilmesi konusunu abarttığımızı düşünüyorum. Bu anlamda Byung Chul Han'ın işaret ettiği yere bakmalıyız. Kolay bir okuma değil, odaklanma istiyor. Konuya ilgili olanlar mutlaka daha fazla istifade edecektir.
Kapakta, kitap isminin altında "Günümüzün bir topolojisi" yazıyor. Öncelikle ritüellerin azaldığına ve yok olma ihtimaline katılıyorum. İnsanlık tarihi boyunca ritüelin birey ve toplum için anlamını öğreniyoruz ki bunu da daha önce düşünmediğini itiraf etmeliyim. Üretime, tüketime, çalışmaya, performansa zorlandığımız, hıza ve haza yönel(til)diğimiz Kapitalist ve neoliberal dünya etkisinde ritüelin kaybını konuşuyoruz kitap boyunca. Sığlaşıyoruz, derinliği yitiriyoruz, bizi birbirimize bağlayan anlamları, anlatıları, simgesel zamanları, bayramları ve ayinleri ve oyunları... düşünmeyi yitiriyoruz diye uyarıyor Chul Han. Geçmişten günümüze neydik, ne olduk derken kitap, geleceğin- dataizmin getirdikleri/getirecekleri ile son buluyor. Byung Chul Han tarzına, onun kavramlarına aşina değilseniz zorlanabilirsiniz. Kolay bir okuma değil. Ama Byung Chul Han hiç bir zaman kolay lokma olmadı ki.
Byung Chul Han, coşkulu bir felsefeci, toplumun bugününe dair analizleri ve geleceğine dair uyarıları ve önerileri var.
Açıkçası ben henüz felsefeye yeni yeni ısınıyorum ve akademik metinleri okurken zorlanıyorum. Fakat Byung Chul Han'ın çok uzun cümleleri yok. Hatta kitapta sıklıkla gayet kısa, öz, direkt, açık açık söylemek istediğini söylüyor.
Benim anladığım, adam felsefeyi de, sosyolojiyi de "anlaşılmak" için yapıyor. Zaman zaman bana çok keskin ve cüretkar geliyor, ama dünyanın da cesarete ve netliğe çok ihtiyacı yok mu?
Kitap kapitalizmin röntgenini çekiyor, ciğerini gösteriyor. Lakin, bizi de onun gönüllü kölesi olduğumuzla yüzleştiriyor, haberiniz olsun.
Benim için 2021 okumalarımın favorilerinden, beni geliştiren, derinleştiren aynı zamanda da silkeleyen bir kitap oldu.