Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yusuf Kenan GÖK

Yusuf Kenan GÖK
@ykenangk
Loading World
Hayat sadece elde ettiğiniz şeyler oluşan bir yer değil, aynı zamanda başkalarına ilham verdiğiniz yerdir. Bu yüzden hayattan ümidini kesmiş, hiç umut olmadığını düşünen ve tekrar başlamaya cesaret edemeyen herkes biraz ilhamı hak eder. Eğer siz de herkesin biraz ilhamı hak ettiğini düşünüyor ve hayata karşı kendinizi güçlü hissediyorsanız, bu güzel enerjinizi mutlaka başkalarıyla da paylaşmalısınız. Günaydın dünya bugün hayatta kalan ömrün ilk günü...🌿
Reklam
Şeyhim kainata alışamadım Kaan Boşnak
Şeyhim beni 70'lere ışınla 3 milyar saniyem bitmeden önce Sonsuzluğu bükeyim, kalan ömrümce Tasavvuf strese iyi geliyor bence Şeyhim adım kara listede, eyvah Görünmüyor hicret yolunda vaha Açamam, açamazsın, açılmaz şeyhim Sıfırın içine bir delik daha...
Aşk
 Tek Hece Aşk Cemal Safi Var mı beni içinizde tanıyan Yaşanmadan çözülmeyen sır benim

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hakkı gel sırrını eyleme zahir, Olmak ister isen bu yolda mahir, Harabat ehlini hor görme Zakir, Defineye malik viraneler var..." Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerine bu meşhur dizeleri söyleten hikâye rivayete göre şöyle; İbrahim Hakkı Hazretleri'nin Şakir ve Zakir adında iki evladı vardır. Zakir, adı gibi sürekli Hakk'ı zikirle meşgul salih bir evlattır. Şakir ise günahkar biridir... Bir gün İbrahim Hakkı Hazretleri, Zakir'i alır yanına birlikte bir yere gideceklerini söyler. Giderlerken yol üzerindeki meyhanenin önünde Zakir'e beklemesini söyler, içeri girer. Oğlunun ne kadar borcu olduğu sorar ve tüm borcu kapatır, çıkar ve Zakirle beraber yola devam ederler. Bir zaman sonra Şakir, meyhaneciden babasının gelip bütün borçlarını ödediğini öğrendiğinde çok utanır. Tüm benliğini kaplayan derin hayå ve üzüntüyle peşlerine düşer. İbrahim Hakkı Hazretleri ve Zakir bir uçurumun kenarındadır ve babası oğluna: " Kırklar'dan biri vefat etti. Atla, kırklara karışasın" der. Gökyüzünde de otuz dokuz tane kuş dönmektedir. Zakir o ilme rağmen bir an tereddüt eder. Tam o anda yanlarına varan Şakir, " Hakkını helal et baba, Bismillah!" der, atlar ve kırklara karışır. Zakir'in şaşkınlığı arasında, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri meşhur sözünü söyler: " Harabat ehlini hor görme Zakir, defineye malik viraneler var..." Hiç kimseye hor bakma! incitme gönül yıkma! Sen nefsine yan çıkma! Mevla görelim neyler? Neylerse güzel eyler...
İnsan diyorum İlk önce kendini dinlemesi gerekiyor.
Reklam
Bazı kayıtlarda ‘Göçebe’ adı altında incelediler Türkleri… Bir anlamda hiçbir şeyden anlamayan, hayvanlarıyla oradan oraya göç eden, sadece hayatta kalmaya çalışan bir halk olarak anlattılar Türkleri… Bir aşağılama, hakir görme, medeniyetten uzak ve cehaletin pençesinde kıvranan bir halk olarak tanınmamızı istediler… Yer yer başarılı da oldular…
Zaman
Allah (C.C.) kalemden ve kaleme kıyamet'e kadar meydana gelecek olan hadiseleri ve vukuatı yazmayı emrettikten sonra, ince bir bulut yarattı. Ebu Rezin el-Ukayli'nin: "Yaratıkları yaratmazdan önce Rabbimiz nerede idi?" sualine cevap veren Nebi (s.a.v.)'in: "Altında ve üstünde hava bulunan bir bulutta idi. Sonra O, suyun üzerinde Arş'ını yarattı." hadisinde bahsettiği bulut işte bu buluttur. Ayrıca: "Onlar, ille de Allah'ın buluttan gölgeler içinde kendilerine gelmesini (işlerini bitirmesini) mi bekliyorlar?'' (Bakara suresi, 210) ayetinde geçen ''bulut''  da bu buluttur.   Bana göre bu husus üzerinde biraz düşünmek gerekir, çünkü az önce ''Allah'ın ilk yarattığı şeyin kalem olduğu ve ona kıyamet'e kadar olup bitenleri yazmasını emrettiği'' konusu geçti. Sonra ise bu faslın başında: ''Allah'ın kalemi yarattığı ve ona kıyamete kadar olup bitenleri yazmasını emrettiği, sonra da bulutu yarattığı'' ifade edildi. Şu bir gerçektir ki, yazı yazmak için önce bir alete ihtiyaç vardır, bu alet ise kalemdir. Ayrıca yazının yazılacağı bir şey daha gereklidir ki, bu da ''Levh-ı mahfuz'' dur. Aslında kalemden sonra ikinci olarak ''Levh-ı mahfuz''un zikredilmesi gerekirdi. Gerçi işin doğrusunu en iyi bilen Allah'tır, fakat ''Lehv-ı mahfuz''un yaratılışının kalemden sonra zikredilmemesi, belki de mülazemet (kalem ile üzerine yazılacak olan şeyin birbirini gerektirdiği esasından) hareketle lafzın manasından anlaşılacağı düşüncesine dayanmaktan ileri gelmektedir.  
Zaman
Aslında bu söylediğim şey için çok düşünmüş de olabilirim, çok sordum o soruyu tanrı bizi neden yarattı diye, zamanin gerçek manasına bakmaktan geldim ta buralara o sorunun gerçekten cevabıni ararken ilk yarattığı şeyi öğrendim, Hadislerde de kalem hakkında çeşitli bilgiler verilmiştir. Resûl-i Ekrem kalem hakkında şunları söylemiştir: Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. #allah
Seyyid Nesîmî Nesimi anlatırken Türk halk edebiyatında iki tane Nesîmî olduğunu ve genellikle bu iki Nesîmî’nin birbiriyle karıştırıldığından bahsetmiştim. Bunlardan birisi 14. yüzyılda Bağdat'ta doğmuş, Halep'te derisi yüzülerek öldürülmüş olan tasavvuf şairi Seyyid Nesîmî, diğeri ise dün anlattığım 17. yüzyılda yaşadığı sanılan ve
Saul BELOW, söylemiş ne güzel demiş bence , Radyasyon falan hikaye birbirinin kalplerini kırmaktan ölüyor insanlar...⚓
Reklam
Zeytin diye birşey var, muhteşem birşey ⚓
Sahi neydi yaşamak, dediğim an akla gelen cümle, sadece mutluluk değil diyordu. Ne yani mutsuz, nötr, negatiflik içinde bu dünyaya gelmiş olamayız ki... cümle belki düşük oldu evet ama herşey de bir düzenlilik yada düzensizlik demem daha doğru bunun içinde, nedir bu yaşamak...
Muhakkak ki anahtar olan şey tefekkürdür. Mütefekkir insan, gerçeği ararken gündüzlerini, gerçeğin dünyasını incelemek ve bu dünyanın deneysel köklerinin ucundan, birbirinden uzaklaşıp giden sürgünlerine, mantıklı ihtimallerin dallarına kadar izlemek ile geçirir; geceleri ise gözlerinin yakaladığı küçük gerçeklerle dinlendirir, onların değerini araştırır ve sessizce bunları kutlar.”
Her şey, ölülerin başını beklemekten iyidir, diye düşünmüştü. Sonra da köyüne dönmüş ve yaşlı annesiyle kucaklaşmıştı. ''Ne yaptın oğlum bunca yıl?'' diye sormuştu kadın. O da ''Hiç'' demişti ''Durdum öyle.'' ''Peki, şimdi ne yapacaksın?'' ''Yoruldum durmaktan, bir şeyler yapacağız işte.'' ''İyi de ne?'' ''Daha yeni geldim be ana, pişman etme adamı!'' Yasin hiç bir şey yapmayacak ve durmaya devam edecekti. Ölene kadar. Sonra da yok olup gidecekti. Hiç gelmemiş gibi. Dünya üzerindeki insanlardan farklı olarak. Çünkü bütün insanlar bir şeyler yapmış, yapıyor ve yapacaktı. Hatta öldükten sonra bile. Bazıları cennete gidecek, bazıları doğaya karışacak, bazıları da yeniden doğacaktı. Kimse Yasin kadar yok olup gitmeyi göze alamıyordu. Kimse, bir iz bırakmadan kaybolmaya cesaret edemiyordu. Dünyadan gelip geçtiklerine birilerinin tanıklık etmesi şarttı. Varlıklarını süslemek için Yasin hariç, herkesin, içine gömüldüğü bir piramidi vardı. Ama Yasin fazla ölü görmüştü. Hayatı boyunca bir savaş alanında yaşamış gibi. Dünya üzerinde hayatta kalan en son insan kadar ölü görmüştü. Belki de bu yüzden yok olup gitmekten korkmuyordu. Var olmaktan yeterince korktuğu için.
Yaşanılan yada yaşanmış her anın, hafızamdan silinecek diye algiliyanlara acıyorum.
Neden bir iyilikten bahsedildiğinde akla hemen Allah geliyor yada kötülük bahsi geçtiğinde şeytan, Ortadoğu bahsi geçince kıtlık ve müslümanlık, batı fikri geçince tecrübe ve hristiyanlık, sadece algıda seçicilik değil bahsettiklerim, ayna gibi apaçık ortada batıda olmayan cilalı sinekler, doğuda villa yapmışlar. Kime ve neye göre tasarlandı dünya, aslında o kadar küçük ki, Kamboçyadaki benzin ücreti ile burdaki ücretin aynı olması da manidar değil yani yada bir tutam yemeğin aynı fiyat olması, İbn-i Haldunun yazdığı gibi değil aslında mesele Coğrafya yerine göre kader, zaman ve para en büyük değişken herkese ve herşeye göre değişen sadece tasarlanan göre değil anlaşıldığı gibi aslında sabahın beşi evet hayr olsun inşallah 🖖
Reklam
Bir adam söylüyordu okudum on gündür tekrar ediyorum evet diyordu ki insan sırf mutlu olmak için gelmedik bu dünyaya... Mıh gibi söz.
Sabah altı oldu mu tak, ayaktayımdır. Ardından bir Türk kahvesi içerim. Şortu çeker baraja koşarım, devletin yaptırdığı buz gibi baraj sularına dalarım, ardından eve dönerim. Kahvaltımda olmazsa olmaz, yumurtadır. Tatlı ihtiyacımı annemin yaptığı Reçeller ile karşılarım, ceviz olmazsa olmazımdır, belki biraz yağsız peynir... işe giderim, işimi
İnsanoğlu yazıyı bulmasından itibaren hatta yazıyı bulmadan önce bile devamlı olarak duygu , düşünce ve isteklerini ifade etme ihtiyacı duymuştur . Yazıyı bulmadan önce mağara duvarlarına ya da çeşitli nesneler üerine çizdiği şekillerle bu ihtiyacını karşılamaya çalışırken yazıyı bulduktan sonra doğrudan yazarak kendini ifade etmiştir . “Neden yazıyoruz ? “ sorusuna gelince , en basit küçük notlarımızdan klasikler arasına girmiş romanlara ya da unutulmaz şiirlere kadar her yazının bir amacı vardır . Yazıyoruz çünkü unutmak ve unutulmak istemiyoruz . İçimizde biriktirdiğimiz düşüncelerin kalıcı olmasını istiyoruz . Duygularımızı ve düşüncelerimizi başkalarıyla da paylaşmak istiyoruz . İnsanlar yaşıyor ve ölüp gidiyor ancak arkasında bir eser bırakanlar ebedi olarak yaşıyor . İşte bu yüzden ölümsüzlüğün bir sırrı olarak görüyoruz yazmayı . Ömer Seyfettin’ler , Mehmet Akif’ler hep yaşıyor ve her zaman hayatımızın içinde kalıyor . İşte bunun sebebi yazıdır . Günlük yaşamımızda da edebi olmasa bile yazıyoruz . Çünkü unutmak istemiyoruz . Yazmamızın sebebi içimizdekileri dışarı atmaktır . İster öğretici bir metin olsun isterse sanatsal bir metin olsun yazıyoruz çünkü paylaşmak istiyoruz .⚓
Ana rahminde amniyon sıvısı içinde başlayan yolculuğumuz, doğumdan sonra da ninniler eşliğinde sallanarak devam eder. Sallanmak, özellikle anksiyeteyi azaltan endorfin salgılanmasını sağlar. Mutluluk hormonu olarak da bilinen endorfin, salgılandığı anda anksiyete ve stresi oluşturan tüm kimyasallara karşı vücudun “antidepresan”ı görevindedir. Biraz değil herzaman, yolculuk yapmak zamanınızı en iyi şekilde geçirmeniz için, insanların varlığıyla, zihinsel ve bedensel dinginliğinizin maksimum olmasını sağlar, yol güzel diyenlere sağlıcakla ✌️
Gece, sokaklarda en kral yemekler çıkar ve en kral adamlar...
insanlar kırıcıydı, kitaplara kaçtım.
Reklam
Panzehir, sisteme öncelik veren alışkanlıkların bütünüdür.
Yaşlılar
Goethe, en büyük eseri Faust'u ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti. 83'dü... Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir. İnsan, kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır. Cesareti derecesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır. Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır. Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz. İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesi, hedeflerinin olmamasıdır. Seneler cildi buruşturabilir. Fakat heyecanların, ideallerin teslim edilmesi adeta ruhu buruşturur. İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki hedeflerine götüren yolu yürümedikçe yaşlanırlar. İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır. Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz. Tabiri caiz ise yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar. Nefesiniz daralır ancak görüş alanınız genişler. Beynimiz yeni tecrübeler keşfettiği sürece insan genç sayılır.
Ve cumartesi yeniden doğmak hangi gün deseler cumartesi derim, şiirin yanına nakarat, arabamın yanına radyo nasılsa öyle derim... Şiir gibi geçsin voyn cumartesi.. 🙋‍♂️😂
.. sabah olduğunda hayat adına dirençli bir sözcük söyleyeceğiz. Yeniden! Yeniden! Yeniden! Ve Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır...🍂