Rahibe Suzanne, aslında rahibe olmak istemeyen ancak ailenin birnevi üvey evladı olması sebebiyle göremediği sevgi ve şefkatten dolayı manastır hayatına atılmak zorunda kalan genç bir kızdır. Rahibelikten o kadar nefret etmektedir ki ilk girdiği manastırdan geri çıkmış, annesinin zoruyla ikinci kez manastıra girmiştir ve burada gördüğü eziyetlerin neticesinde başka bir manastıra geçiş yapmıştır.
Kitap okuyucuya pek çok yönden mesaj veriyor. Bu mesajlardan en önemlisi sevilmeden yapılan, yapılması için zorlanan işlerde sevginin yer bulamayacağıdır. Denis Diderot ayrıca bu kitabında manastırların o çileci havasını, ağır koşullarını ve manastırın içerisindeki rahibelerin birbirleri ile kişisel çekişmelerin o kadar iyi yazmış ki bir tarihi araştırma kitabını okumuş kadar manastır hayatı hakkında bilgi sahibi olabildim. Kişisel husumetlerin yol açtığı zulümler, masum duyguların hayran bıraktığı kişiler, ne ararsanız bulabileceğiniz bir roman.
Eğer kitap okuma döneminde bir kopukluk yaşıyorsanız, yani kitaplara eskisi kadar odaklanamiyorum diyorsanız size Denis Diderot'nun bu kitabını kesinlikle tavsiye ederim.