Nüfusun takas edilmesi ve gayri menkul taleplerinin çözülmesi dört yıl sürdü. Türkiye'ye göç edenlere geride bıraktıklarıyla aynı değerde mallara sahip olacakları söylenmişti, ama giden Rumların ve Ermenilerin malları genellikle Ankara Hükümetine yakın kişilerin ellerine geçti ve bazı durumlarda iş dünyasındaki servetlerin temelini oluşturdu.60 Güney sahilinde, Silifke yakınında eskiden Bodosakis adlı bir Rum'a ait olan 12.607 dönümlük bir arazi için Mustafa Kemal de hazineye kendi cebinden 36 bin lira ödedi.61 Başka yerlerde ise elini cebine sokmasına gerek kalmadı. Trabzon ve Bursa' da belediye meclisleri zengin Rumlardan kalan evleri ona cömertçe armağan ettiler.
Şehvetlerine hâkim olmakla beraber kendini tek bir fikrî hakikatle sınırlandırmış birine hak inkişaf etmez. Zira onun taklide dayanan itikadı, hak ile arasında perde olmaktadır. Zâhirî taklitten edindiği inanç ve kanaatin hilafına olan bir şeyin, onun kalbinde inkişaf etmesi imkânsızdır. Gazâlî, taklidi, kelamcıların ve mezhep mutaassıplarının çoğunun, hatta göklerin ve yerin melekûtu hakkında tefekkür eden birçok salih kimsenin hicabı olarak değerlendirir. Zira ona göre taklide dayanan itikatlar, o kimselerin kalplerinde donuklaşıp kökleşerek, hakikatler ile kendileri arasında bir perde halini almıştır. 607
Reklam
Cabir B. Abdullah
En çok hadis rivayet eden yedi âlim sahâbîden biri. Hz. Peygamber'in Mekke'den Medine'ye hicretinden on altı yıl önce (607), o zamanki adı Yesrib olan Medine'de doğdu. Medine'nin iki büyük Arap kabilesinden biri olan Hazrecoğulları’ndandır. Babası Abdullah Uhud Gazvesi'nde ilk şehit düşen sahâbîdir. Annesi Üneyse bint Aneme ise önde gelen hanım sahâbîlerdendir. Câbir babasıyla birlikte hicretten hemen önceki hac döneminde, İslam'ı kabul ettiklerini bildirmek ve Hz. Peygamber'i şehirlerine davet etmek üzere Mekke'ye giden ve onunla “İkinci Akabe Biatı” denilen buluşmayı gerçekleştiren Medineliler arasında bulundu. O zaman on beş yaşlarında olan Câbir, yetmiş beş kişilik bu heyetin en küçük üyesiydi. Câbir b. Abdullah'ı İslam ilim geleneğinde öne çıkaran en önemli özelliği, Hz. Peygamber'in sözlerini ve davranışlarını öğrenme ve başkalarına öğretme konusundaki gayretleridir. Mescid-i Nebevî'de bir ilim meclisi (halka) oluşturan Câbir, tâbiîn kuşağından Hasan-1 Basrî, Mücâhid, Atâ b. Ebû Rebâh, Saîd b. Müseyyeb ve Ehlibeyt imamlarından Muhammed el-Bâkır gibi pek çok meşhur âlime hocalık yapmıştır. En çok hadis rivayet eden yedi sahâbîden (müksirûn) biri olan Câbir, Resûlullah'tan birçok hadisi bizzat duyduğu gibi; Hz. Ebû Bekir, Ömer, Ali, Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Muâz b. Cebel, Zübeyr b. Avvâm ve diğer sahâbîler vasıtasıyla da çok sayıda hadis rivayet etmiştir.
Satranç Oynamak Bilinip tanınan oyunlardan biri de satrançtır. Bu konuda Ashab, Tabiin ve Fukaha iki farklı mezhep oluşturmuşlardır Birinci mezhebe göre, satranç oynamak haramdır. Bu görüşte olanlar İmam Malik, İmam Ebu Hanife ve İmam Ahmed bin Hanbel'dir. Bu üç imam, satranç hakkında ileri sürdükleri tahrim hükmünde, Ali bin Ebi Talib, İbn Ömer ve İbn Abbas'a dayanmışlardır Çünkü bu üç kadri yüce sahabiye göre, satranç oynamak caiz değildir İkinci mezhebe göre, satranç oynamak helaldir. Ebu Hüreyre, tabinden Said ibni Müseyyeb, Said bin Cübeyr ve İbn Sirin ayni görüşteler. İmam Şâfii de bu görüşü benimsemiştir. Satrancın helal olduğunu söyleyenlerin delili şudur: Eşyada asil olan ibahadir. Satrancın haram kılındığına dair kesin bir hüküm gelmemiştir. Aynı zamanda satranç iki yönden tavla oyunundan farklı bir durum arzeder; Birincisi:Tavla bir bakıma fal oklarıyla kısmet aramaya benzer (607) Satranç ise daha çok uzmanlık, düşünme ve tedbir isteyen bir oyundur. Bu yönüyle ok, atıcılık yarışmasına benzer. İkincisi: Satrançta iyice düşünüp savaşa hazırlanma ve tedbirli olmaya benzer bir tedbir söz konusudur. Tavlada ise vakti boşuna zayi etme, hiçbir yararı olmayan boş bir şeyle oyalanmak söz konusudur. Satranç oyununu mubah sayanlar bunu üç şartla takyid etmişlerdir: al Satranç oynayanların namazı geciktirmemesi, b) Bir mal ya da para karşılığında oynanmaması, c) Oyunculardan herbirinin dilini kırıcı sözlerden, edep dışı laflardan korunması Bu üç şarttan biri yerine getirilmez de bir açıklık verilirse, o takdirde hüküm tahrime yönelir.
Sayfa 384 - c2
235 öğeden 151 ile 160 arasındakiler gösteriliyor.