Alpullu Şeker Fabrikası, yüksek miktarda şeker üretimi yaparak şeker ithalatını minimum düzeye indirdi. Böylece milli sermayesinin dışarıya çıkmasına engel olarak ülke ekonomisine önemli bir katkı sağladı. Alpullu Şeker Fabrikası için 1926'dan 1938'e kadar 44.797 hektarlık arazi üzerinde 114.648 çiftçiyle pancar tarımı yapılarak 508.127 ton pancar işlendi. Bir ailenin beş kişilik nüfusa sahip olduğu kabul edilirse, Alpullu Şeker Fabrikası özellikle Trakya bölgesi için önemli bir istihdam sahası oluşturdu. Buna bağlı olarak dışa göçü önledi ve nüfus dengesini sağladı. Alpullu Şeker Fabrikasında, 1926'dan 1938'e kadar 939 memur, 11.235 işçi çalıştı. Alpullu Şeker Fabrikası aynı zamanda Türkiye şeker sanayisi için bir okul vazifesi görmüştür. Öyle ki Eskişehir ve Turhal'da yapılmış olan şeker fabrikalarının memur ve işçileri burada staj yaptılar.
Sayfa 123 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Bazı ünlü alimler ise "Kul ile küfür arasında namazı terk etmek vardır" hadisi ve benzeri hadislere bakarak, namazı kasten terk edenlerin kâfir olduğunu söylemişlerdir. Her biri ünlü birer muhaddis ve fakih olan İbrahim en-Nehaî (v. 96/717), Abdullah ibni'l-Mübarek (v. 181/797), İshak ib- ni Rahûye (v. 238/853) ve Ahmed ibni Hanbel (v. 241/855) gibi alimler bu görüştedir. Onlara göre hiçbir özrü bulunmadan, vakit çıkıncaya kadar namazı kasten terk eden kimse kâfir olur.
Sayfa 198
Reklam
Namaz! Gözümüzün gönlümüzün nuru namaz!
Bazı ünlü âlimler ise Kul ile küfür arasında namazı terk etmek vardır hadisi ve benzeri hadislere bakarak, namazı kasten terk edenlerin kâfir olduğunu söylemişlerdir. Her biri ünlü birer muhaddis ve fakih olan İbrahim en-Nehaî (v. 96/717), Abdullah ibni'l-Mübarek (v. 181/797), İshak ibni Rahûye (v. 238/853) ve Ahmed ibni Hanbel (v. 241/855) gibi âlimler bu görüştedir. Onlara göre hiçbir özrü bulunmadan, vakit çıkıncaya kadar namazı kasten terk eden kimse kâfir olur. Ahmed İbni Hanbel şöyle demektedir: "Namazı terk eden kimse dışında hiçbir Müslüman'ı, yaptığı bir günah yüzünden kâfir saymayız."
Sayfa 198
Abdullah ibni Mübarek (v. 181/797) -Allah ona rahmet eylesin- şöyle demiştir: "Şâyet birinin gıybetini yapacak olsaydım, anamın ve babamın gıybetini yapardım, çünkü sevaplarımı almaya en lâyık olanlar onlardır. "
Ebû Mūsa el-Eş'arî radıyallahu anhdan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kur'an okuyan mü'min portakal gibidir; kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur'an okumayan mü'min hurma gibidir; kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur'an okuyan münafık fesleğen gibidir: kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur'an okumayan münafık Ebû Cehil karpuzu gibidir; kokusu yoktur, tadı da acıdır." (Buhârî, Et'ime 30, nr. 5427, Fezailü'l-Kur'ân 17, nr. 5020; Müslim, Müsafirin 243, nr. 797.)
Sayfa 33
Abbasiler Emeviler gibi güçlü valiler bulamadılar ve özellikle Maveraünnehr'e asla tam hâkim olamadılar. Fakat buralarda hâkimiyetin kaybı gibi bir durum da asla yaşanmadı. Hâkimiyetteki noksanlık bölgeye vali dayanmamasından kaynaklanıyor gözükmekte, zira halife oğulları Mehdî ve Me'mun dışında görev süresi iki yılı aşan tek isim Ali
Sayfa 103 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Reklam
54 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.