Sofrasına alın teri damlamış,
Elleri çocuğunun yanağını acıtmış,
Saçlarına takılmış,
Sanatı, zanaatı ile inşâ etmiş,
Mücevheri, kumaşı, taşı, toprağı
Nicelerini almış,
Emeği ile gerçeğe dönüştürmüş,
Kağıtların esaretinden
Nesnelerin cesaretine ışık olmuş,
Gözleri yorgun ama umutlu,
Yüzü yanık ama gururlu,
Tüm emekçilerin,
Bayramı kutlu olsun!
Belki de bıkkın bir gülün vedasıdır
içimde çalkalanan hüzün.
Altı üstünden beter bir devrilişle gidiyorumdur her mısradan
Şiirle yolum ayrı düşeli
Tadım da yok zaten...
Hoşça kalsın damıtılmış cümleler....
Hazan 🍂
Heybem yıldız dolu benim,
Sesim kuş.
Nefesimde kelebekler uçuyor, bir görsen!
Ama ne şiirim ben, sen bir bilsen...
Çok kirli aşklardan geldim,
İnkâr ve ziyandan geçtim.
Sana anlatmadım;
Ahh ben ne hüzünler biçtim...
Bu koca şehrin yıldızlara perde tüm ışıklarını,
birbirine küsmüş sırt sırta beton yığınlarını,
sürekli koşturan zavallı insanlarını bırakarak ardımda;
bitmek bilmeyen ıssız yollardan,
karanlık yollardan,
tekinsiz patikalardan,
ayaklarım kanayarak,
nefesim daralarak,
dinip dinlenmeden,
durup eğlenmeden,
gözlerimde yaşlar,
soluğuma boncuk gibi dizilmiş hıçkırıklarla,
su alan bir sandal gibi
yaratarak umudu feda ettiklerimden
varmak isterdim sana...
Elinden su değil, elin su
Yüzünden ışık değil, yüzün ışık
Sesinden şarkı değil, sesin şarkı...
Sonrası ne kan, ne soluk, ne gözyaşı...
Sonrası su, ışık ve şarkı...