"La mevcûde illâ Hû" ile "La meşhûde illâ Hû" diyenlerin arasındaki farka işaret için yukarıdaki ifadelere ek olarak İmamı Rabbanî'nin verdiği misali de ilâve etmek isteriz. Ona göre, birinci grup, Allah'ın zâtından başka bir varlığı bilmez. İkinci grup ise Allah'tan başka bir varlığı bildiği hâlde görmez. Bediüzzaman'm tabiriyle "nisyan (unutmak) perdesini üstüne çeker." Her iki mesleğin de tevhid görüşlerini kâfi görmeyen İmam Rabbanî bunu şöyle bir misalle açıklamaktadır:
"Meselâ, bir kimse güneşin varlığına ilmen bir yakınlık peyda etse, bu yakınlık diğer yıldızların o anda kabul edilmesini gerektirmez. Fakat güneşe bakan bir insan yıldızları göremez. Çünkü o anda onda güneşi görme isteğinin dışında bir arzu yoktur. Bütün buna rağmen, bu insan mutlaka bilir ki, yıldızlar madum (yok olmuş) değildir. Güneşin parlak ışığından dolayı görünmezler. İşte bu sırada bir kimse yıldızların varlığını inkâr ederse hata etmiş olur."5
İmamı Rabbanî, bu ifadelerinden sonra, varlıkları inkâr etmenin sünnet-i seniyyeye uygun olmadığını ve bunda mahzur bulunduğunu açıklamaktadır. Fakat sadece "Bir"i görmenin bir tehlike arzetmeyeceğini ifade eder. Ona göre, Hallac-ı Mansur da "Ene'l-Hak" derken, "Ben değilim, Haktır" mânâsını kastetmektedir. Bu ifade, bütün varlık âlemini unutup yalnızca Allah'ın varlığında fâni oluşu dile getirmektedir.