"Eğer zamanını ve enerjini önemsiz şeyler için harcarsan asıl önemli olan şeye yer kalmaz ve hayatını ıskalarsın. Yüzeysel şeylerin peşinden koşar durur, sonra da kendine neden mutsuz olduğunu sorarsın."
Başlamadan önce bir şey söylememe izin verin birazdan bir sofranın üç kişisi olacağız ama unutmayın masada görünmeyen en az bir kişi daha vardır her zaman. Şöyle ki bir hikaye anlatırdı eskiler.Benden de size kalsın şimdi. Bir adam varmış. Masaların aranan, sevilen rakı erbaplarından biriymiş. Tak diye gidivermiş
bir gün. Diğer tarafta karşılamışlar. Artık orası neresi, bilmiyoruz ama karşılayanlar “ne içersin” diye sormuşlar.”Su”demiş adam. Nasıl olur ? “Böyle işte,” demişler. ‘Bazen olur.’Günler günleri kovalamış. ‘Ne içersin?’ diye her sorduklarında adam ‘Su içerim.’ diye yanıt vermiş. Hep rakı gelmiş. Böyle böyle altmış gün geçmiş. Altmışıncı gün uzatılan bardakta ise rakı değil,su varmış. Adam ‘Bir yanlışlık olmalı; su istedim,su getirdiniz. Hep rakı verirdiniz oysa,’ diye itiraz etmiş. ‘Ah!’ demiş bardağı uzatan,’Bundan sonra sana sadece su var. Dostların seni masada anmayı bıraktılar çünkü. Şimdi unutuldun işte.”
Bu ülkede insanlar kendilerinin yetersiz olduklarını bildikleri, hissettikleri konularla dalga geçerek eksiklik duygularını alt edebileceklerini düşünüyordu. Alaycılık bir savunma ve kendini besleme alışkanlığıydı
Bir aşık veya sevgiliyi içimizde ölümsüz kılan şey, ya aşık olduğumuz kişinin ölmesidir ya da o ilişkinin hiç başlamamasıdır.Birinin kalbinde ölümsüz olacaksan ya hiç yaşanmamış bir hikayesinin hiç yıpranmamış kişisi olacaksın ya da ölüsü!