Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Begüm Yılmaz

Begüm Yılmaz
@Begmylmazz
⠀ ⠀⠀ ⠀
Üniversite
25 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Kaygılı bağlanma, sürekli temas ve destek ihtiyacı şeklinde kendini gösterir. Kendini yalnız bırakıldığında aciz hisseder, ayrılık anlarında aşırı duygusal tepkiler gösterir. Kaygılı bağlanan kişiler ilişkilerinde aşırı derecede hassas olur ve İlişkilerine çok özen gösterirler. Partnerinin duygu durum ve davranışlarından kolayca etkilenir. Eşlerinin daha fazla yakınlığına ihtiyaç duyan, bununla birlikte bu yakınlığı sağlayamayacağı endişesini yaşayan kişilerdir. Bu kişilerin kolayca partnerlerine teslim olabildikleri görülür. İlişkilerinde bir problem olması ihtimalinde de partnerlerinden vazgeçme olasılığının diğer kişilere göre daha düşük olabildiği söylenebilir. Partnerleri ile gün içinde birden çok kez iletişim kurmayı, onları aramayı veya mesaj atmayı isteyebilirler. Bu, onlar için ilişkilerinin iyi gittiğine dair somut bir veri olabilir. Bunun tersi yani partnerlerinden cevap alamadıkları düşünüldüğünde ise reddedilmişlik hissi ile kaygılanabilirler.
Reklam
Ebeveynlerinden veya birincil bakım verenlerinden yeteri kadar sevgi ve ilgi görmemiş, iletişimsiz bir ortamda büyümüş çocuklar kendi benlik algılarını korumak için kaçıngan bağlanma stilini benimseyebilirler. Yetişkin bağlanması ve aldatma arasındaki ilişkilerin incelendiği araştırmalarda, kaçıngan bağlanma stiline sahip bireylerin hem fiziksel hem de duygusal aldatmaya yöneldikleri, ayrıca kaçıngan bağlanan bireylerin tek gecelik aldatmalara daha fazla yöneldikleri bulunmuştur. Kaçıngan bağlanma stiline sahip kişilerin, sahip oldukları ya da içerisinde bulundukları ilişkide yakınlık kurma konusundaki zorlanmaları nedeniyle, her an farklı bir yakınlık kurma arayışı içinde olmalarının beklenebilir bir durum olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla evlilik ya da ikili ilişkilerde ortaya çıkan aldatmaların bir anlamda bağlanmadaki güvensizlik hissinin telafi edilmesi amacıyla yaşandığı söylenebilir.
Bazı insanlar evlilikten korkarlar. Evlilikten korkmanın (gametofobi) birçok sebebi olabilir. Bunlardan birkaçı, evliliği iyi gitmeyen bir ailede büyümek, çekişmeli bir boşanma dönemine tanık olmak, bağlanma korkusu, kötü deneyimlenen romantik ilişkiler ve genetiktir. Evlilikle ilgili fikirlerimizin çoğunluğunun hayatımızın en erken döneminde anne

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Derealizasyon, kişinin çevresindeki insanların anlamsızlaşması, en sevilen kişilerin bile hiçbir şey ifade etmemesi veya onları yabancıymış gibi algılamasıdır. Dış dünya acayip veya gerçek dışı, çevrede olup bitenler tuhaf, yanlış, sanki ağır bir sis perdesinin ardında gibi algılanır. İnsanlar yanında olmasına rağmen sesleri duyulmaz, yüzleriyse pusludur. Kişi kendini gerçek olmayan bir ortamda gibi hisseder. Bu ortamda her şey olması gereken yerdedir, ancak bunların gerçek olmadığı duygusu vardır. İnsanlar etrafınızda gülüyor, konuşuyor ama size garip geliyor. Bazı epilepsilerde de ortaya çıkan bu durum kişi için çok rahatsız edici nöbetler şeklinde olur. Saatlerce sürdüğü çok nadirdir. Çoğu kez birkaç dakika içinde açılır. Bu durum bir savunma mekanizmasıdır. Bu durumu tetikleyen faktörler yaşanan travmatik bir olay, uzun ve yoğun dönemli stres, TSSB, yoğun kaygı ve depresyon.
Hans Berger; insan beyni­nin biyoelektrik etkinliğini kaydetmeyi başararak, beynin elektriksel aktivitesini (beyin dalgalarını) kaydetmek için kullanılan bir yöntem olan elektroansefalografi­nin (EEG) temelini atmıştır ve beyin dalgası türlerinden alfa dalgasının kaşifi olarak bilinir. Hans Berger beyin kabuğunun elektrik etkinliğinin (beyin dalgalarının) kafatasını açmadan saçlı deri üzerinden de kaydedilebileceğini ve insanın bilinç durumunu yansıtacağını varsaydığı bu etkinliğin, düşüncenin beyne aktarılmasında fiziksel bir araç olarak kullanılabileceğini umuyordu. Duyarlık düze­yi çok düşük elektrikli araçlarla yaptığı bir dizi başarısız deneyden sonra, oğlu Klaus’un kafasına yerleştirdiği metal elektrotlardan sinyal almayı başardı. Bu ilk olumlu sonucu ve bunu izleyen gözlemlerini yayımlayan Hans Berger, denek gözlerini açtığında ritmin hemen değiştiğini, aritmetik problemi çözme gibi düşünsel eylemlerin de aynı değişikliğe yol açtığını saptadı. Bu gözlemler ileride nörolojinin en önemli araştırma ve tanı yöntemlerinden biri durumuna gelecek olan EEG’nin temelini oluşturan bulgulardı. O yıllarda Berger’in buluşu fazla ciddiye alınmadığı gibi, bazı çevrelerde alay konusu bile edildi. Ancak birkaç yıl sonra bu çalışmanın yankıları Almanya’nın sınırlarını aşınca konu birden önem kazandı. Paris’te toplanan Psikoloji Kongresi’nde sinir sisteminin elektrik etkinliği konusunda Adrian ile Berger’in birlikte sundukları bildiri büyük bir heyecanla karşılanmış ve Hans Berger, döneminin en büyük psikiyatri uzmanlarından biri olarak alkışlanmıştı. Psikofizyoloji gibi yeni bir bilim dalının öncüsü sayılır.
Reklam
Sinderella Sendromu yaşayan kadınlar, başkalarının isteklerine boyun eğme ve itaat etmelerinin, sonsuza dek birlikte yaşayacakları bir "prens" kazanmalarına yardımcı olacağına inanırlar. Bu nedenle, kendi potansiyellerini harekete geçirmek yerine, yaslanacak bir erkek ve yaşamlarına anlam katacak dışsal bir şey ararlar. Sindirella Sendromu kadınların yaşadıkları olumsuzluklara rağmen bir gün bir erkek tarafından kurtarılmayı bekleyen ve psikolojik bağımlı özellikte olduğunu gösteren bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bağımsızlıktan korkan kadınları ifade eder. Temelde, kadınları bir erkek tarafından kurtarılmaya ihtiyaç duyan “sıkıntı içindeki savunmasız kadınlar” olduklarına inandıran bir kompleks (sendrom) olarak tanımlanır. Kadınlar, mutlu yaşayabilmek için bir “erkeğin” gelip hayatlarının kontrolünü ele geçirmesini beklerler. Kadınları düşünsel yeteneklerini tam olarak kullanmaktan alıkoyan ve onları dışarıdan bir şeyin veya birinin hayatlarını değiştirmesini beklemeye zorlayan Sinderella Sendromu, büyük ölçüde bastırılmış tutum ve korkular barındırmaktadır. Bazı toplumlarda kadına, erkeğe bağımlı olma aşılanmakta; toplum tarafından beklenen davranışları gösterme eğilimi ise kadının Sinderella Sendromu yaşamasına neden olabilmektedir.
Çocuk üzerinde en güçlü psişik etkiye sahip olan şey ebeveynlerin yaşamadığı hayattır. Ebeveynlerin yaşamış olabilecekleri ama yapay güdüler için kendilerini engelledikleri tüm yaşam, ikame formunda çocuklara geçer. Bu demektir ki çocuklar, ebeveynlerinin yaşamlarında yerine getirilememiş her şeyi ödünlemek için bilinçdışı seviyede güdümlenir. Bu yüzden, ahlaki fikirli ebeveynlerin "ahlaksız" olarak adlandırılan çocukları vardır ya da sorumsuzca işe yaramaz bir babanın olumlu yönde hastalıklı derecede hırslı bir oğlu vardır. C.G. Jung
Ölümün kendisi sadece bir durum değildir. Aynı zamanda manası kişiden kişiye, kültürden kültüre değişen karmaşık bir semboldür. Ölümden ne kadar korkarsanız ve kendinizi ne kadar boş hissederseniz, dünyanızı o kadar çok her şeye gücü yeten baba figürleriyle, olağanüstü büyülü yardımcılarla doldurursunuz. Depresif bir yalnız için ölümü kahramanca aşmaya teşebbüs etmenin tek yolu, kişisel putperestliğin mükemmel bir köleliği ile benliğin bir başkasının kişiliğinde tamamen daraltılmasıdır. Adler'in ifadesiyle kişinin o kadar az bireysel ağırlığı vardır ki kaybolmasını veya uçup gitmesini önlemek için başka bir insanı yutması gerekir.
Geçip giden yabancı etkisi (passing stranger effect) Kişinin kendisi hakkındaki en gizli sırları tamamen yabancı olan ve bir daha karşılaşma ihtimali bulunmayan insanlara daha kolay açma eğilimi. Özellikle uzun yolculuklarda örneğin tren yolculuklarında gözlenen bu eğilim, verilen sırların kendisine karşı kullanılamayacağı güvencesiyle kişinin bunaltıcı duyguları boşaltarak rahatlamasıyla açıklanır.
Kendine saygı ve kendini değerli bulmanın çekirdeği aile içinde atılır. Anne ve baba ailenin mimarlarıdır. Onların kişilikleri ve ilişkileri ailenin tümünü ister istemez etkiler ve aile içindeki süreçleri belirler. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip yüreklendiren aile üyeleri, çocuğun benlik değerinin tohumlarını eker. Çocukların anne ve babaları tarafından kabul edilip, sevilip desteklenmesi onları mutlu yapar. Çocuğa olan sevginin ve değerin açık seçik ifadelerinden biri de, onu dikkatle ve ilgiyle dinleyebilmektir. Duygularının ifadesine izin verilmeyen çocuklar duygularını tanımada zorluk çeker. Kendi duygularıyla ilişkilerini keser ve yaşam sevincini yitirir. Anne ve babasını kendine yakın hissedemez ayrıca sevgi ve acıma arasındaki farkı kavrayamaz.
Reklam
Anneyle babanın birbirine karşı soğuk olmaları onların çocuğa karşı da tutarsız olmalarına yol açabilir. Böyle bir ortamda çocuğun annesi ve babasıyla yakın bir ilişki içine girmesine izin verilmez. Hiçbir zaman anne ve babasının ne düşündüğünü bilemez ve her zaman esrarengiz bir dalgalanma olur. Sonuçta çocuk içine kapanır, herkesten kaçar ve bu tavrı sonraki sevgi ilişkilerine yansır. Bunun da ötesinde içe kapanma aşırı huzursuzluğa, dünyada güven içinde olmama duygusunun gelişmesine, aşırı heyecanlar yaşamanın tek yolu olan mazoşist eğilimlere yol açabilir.
88 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.