Merhabalar
Bu kitapla birlikte Cohello’nun ikinci kitabını da bitirmiş oluyorum. Simyacı da olduğu gibi kendini aramanın, yaşamaktaki amacımızı bulmayı irdeleyen bir kitap olmuş. Kurgu akılda kalıcı vaziyette ve serilikte. Veronikanın hayatının yanında yan karekterlerinde yaşadıkları bunalımlardan bahsedilmiş. Ve birlikte iyileşme süreçlerinin.
Aslında hep yanı başımızda duran ‘ölüm’ ün Dr. İgor tarafından nasıl bilincine varılmasının deneyini okumuş oluyorsunuz.
Sahi nerede benim ruhum?
Bedenim bir okulun içinde, bir odada masa başında. Peki ruhum nerede ? Ne yapmak isterken burada oturmuş bana bu soruyu sorduran kitabı okuyorum… Çiçeklerin açtığı şu günlerde bisiklete binip fotoğraflamak istiyorum hepsini. Her kare de ‘evet Berat yine bir güzelliği gözlerinle şahit olup kadrajına aldın, tebrik ederim seni’ demek istiyorum. Ve onları görebildiğim içinde Allah’a şükretmek… Ruhumun olduğu yere bedenimi götürmeme engel olan bu mesai kavramına çözüm de bulamıyorum… Hobilerimiz para kazandırmıyor, açlık çekmemek için mesai çekiyoruz ne yazık ki… Mantık devre dışı kalamıyor…
Her şeyi yapmaya vakit hep varmış gibi, ama hiç de yokmuş gibi hissetmenin içinde sıkışıp kalıyorum. ‘Ölüm bilincini’ hep kavramış biriyim ama yapmak istediklerime oluşturulmuş prangalar engel oluyor. Kırmamın uzun zaman alacağı duvarlar… Kendi dünyamdaki beni çıkaramıyorum duvarlardan. Sadece duvara yaslanmış bakıyor dışarıdakilere… Ben bu halimle bu kadar hayat dolu iken duvarları yıkılmış Berat’ı düşünemiyorum… Sahi ruhumun peşinden bedenimi götürebilmem için kaç yaşında olmam gerek ya da ne düşmesi gerek başıma?