Masumiyetin ve Anadolu ferasetinin kodlarına tanıklık ederken Arzuhalci Hacı'nın zalime karşı hukuk mücadelesine şahit oluyor, Aktar Musa'nın şifai ve nazari sahalarda bilgi ve şöhretinin yanında aile hayatında bigane oluşunu Türk toplum yapısının hatları içerisinde müşahede edebiliyoruz. Yine aile içi terörün gelebileceği noktayı ve yaptırabileceği şeyleri Musa'nın oğlu Vehbi ile izliyor, Berber Hüseyn'i sıradan bir berber olarak değil eski berberlerin yüklendiği alaylı doktorluk vazifesiyle de tanıyoruz.
Velhasıl sadece eski alelade insanlarımızın anlatıldığı eserde, ilericilik yahut yenicilik maksatlarıyla değerlerimize savaş açıp her manada kaybedişimizin boyutlarını görüyor, değişmemesi gereken insani değerlerimizi hissederek anlıyoruz.
Kitabı benimle buluşturan
Ahmet Turan Tiryaki... Yazarın her satırında gönle dokunan bir söyleyişi var. Hikayeler, nağmeler eşliğinde yazılmış sanki. Mazruf Baba'nın demini aşktan alan, Göğercin Efendinin,omuzları güvercin başına benzeyen yar sevmesine sebep sırra kadem basan hikayesini, Altınay'ın yani hüznü mücevher gibi taşıyan o kadının yürek burkan bekleyişini okurken mekandan ve zamandan uzaklaşıyorsunuz.Bir yandan Chopin yanı başınızda piyona çalarken, diğer yandan Tanburi Cemil Bey'in Gülizar Taksim'inin ezgileri arasında kayboluyor, kendinizi Kuzguncuk'ta bir kafede karadut suyu içerken buluyorsunuz. Nihayet Akdeniz'in ortasında yapayalnız kalan Bereketçilerden Vehbi, Celal ve Asaf'ın hikayesini büyülü bir sesten dinliyor ve kitabı tılsımlı bir kelime ile noktalıyorsunuz: Elefteria!
Gönlünden süzülen her kelime için sağ ol Tiryaki!
GüvercinköyAhmet Turan Tiryaki · Tün Kitap · 201844 okunma
İlk defa temel bir psikoloji kitabı okumanın şaşkınlığı ve cahilliğiyle kitabın sonuna ulaşmam biraz zor oldu. Fakat psikolojiye dair birçok terimin yanı sıra belki de hayatiyet arz eden(?) bazı verileri yüklendim. Yazar kitabın nihayetinde hastaların nevrozlarının temelinde yatan şeylerin her zaman çocukluk dönemine ait karışıklıklar olduğunu vurgularken nevrotik bastırmaların çeşitliliğinin ve hastalıklı malzemenin zenginliğin aslında çok az sayıda süreçten türemiş olduğunu da söylemektedir.
Şiddetli bir tavsiye üzerine okuduğum bu kitap, psikoloji sahasına henüz adım atan biri için ağır ve sıkıcı olabilir. Keza benim için de biraz öyleydi.
Halil İnalcık, dünya çapında araştırmacı ve akademisyen olmak isteyenlerin mutlaka üç dil bilmesi gerektiğini vurgular. Örneğin Bernard Lewis üç doğu dilini (Türkçe, Farsça ve Arapça) mükemmel bilip kullanmaktadır.
Kitabı bizzat yazarının elinden almış olmanın heyecanı ile hızlı bir şekilde okumaya başladım. Kitap, okuyanı asla sıkmayan üslubu ile tam bir genel kültür hazinesi. Yazar evvelce okuyup incelediği kitapların, oturaklı bir yolla incelemesini ve tenkidini yapıyor. Tam da bu noktada daha önceleri hiç farkına varmadığım veya göz ardı ettiğim konulara net ve öz bir şekilde temas ediliyor. Okuduğum hemen hemen her analiz söz konusu eseri hemen edinip okuma merakımı biliyor. Böylece hızlı bir şekilde okuma listemi yeniden tanzim ediyor ve daha evvel listemde olmayan medyaya, pedagojiye ve söyleşiye dair olan eserleri üst sıralara yazıyorum.
Böylesi değerli bir eseri benimle buluşturan Kitap Şuuru platformuna ve Oğuzhan Saygılı Hocam'a içtenlikle teşekkür ediyorum.