Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dionysius Callias

Dionysius Callias
@Carl_ivanic
39 okur puanı
Nisan 2023 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
İnsanların büyük bir kısmı dış tesirlerle şekillenirler. Etraflarından gördükleri gibi yaşamaya ve genelin fikrini benimseyeme o kadar yatkındırlar ki rutinin dışına çıkmaları neredeyse dünyanın güneş etrafındaki yörüngesinden çıkması kadar zordur. Neredeyse tüm insanlığı kuşatan bu ataletten bahsetmek ise bize düştü. İnsanların büyük kısmı geçim derdine düşmüş hâlde. Yevmiyeciler, fakirler, dünyaperesler, kadınlar ve çocuklar nadiren durup düşünürler. Biraz gelişmiş ve şuurlu yaratıklar olsalar da hareketleri, istemsiz arzular ve dış faktörler tarafından şekillendirilen dürtülerce yönetilen birer "kukladırlar". Hayat mücadelesinin verdiği mecburiyetle yavaş yavaş evrimleşerek hayvan mertebesini aşan insanların büyük kısmı, dış şartlar değişip de mücadele mecburiyeti kalmayınca geldiği yoldan geri dönmeye meyillidir. Tutkuyla bağlanacak bir ideali olmayan ya da kendisini hayvani seviyeden yavaş yavaş kurtaracak bu zor göreve talip olacak asil bir zihne sahip olmayanlar gerilemeye mahkûmdurlar. İşte bu yüzden erdemli yaşlıların sayısının erdemli gençlerden fazla olmamasında şaşılacak bir şey olmadığı gibi, hilekârlığı bilinen birisine güvenmemekte de yerden göğe kadar haklıyız.
Reklam
Düşünen insanlar için bu savların bir kıymeti var mi acaba?
Eğer karakter gelişebilen bir şey olsaydı, yaşça ileri insanların gençlere göre daha erdemli olmaları gerekirdi ki böyle bir durum söz konusu değildir. Bir kez kötü birisi olduğu anlaşılan ve güvenimizi kaybeden birisine ebediyen güvenmeyiz ki bu da bizlerin karakterin değişmezliğine inandığını gösterir.
Bencil birisini küçük bir menfaatten vazgeçerek daha büyük kârlara kavuşacağına ikna edebiliriz; ya da kötü bir adamı, başkalarına acı çektirdiği takdirde kendisinin daha büyük acılar çekeceğine inandırabiliriz. Fakat bu insanları bencilliğin ve kötülüğün bizzat kendisinin yanlış bir şey olduğuna ikna etmek, kediyi ciğerin kötü bir şey olduğuna ikna etmekten daha güçtür.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Edindiğimiz bilgiler gerektiği kadar derine nüfuz edemiyor.
Zavallı gençler daldan dala atlamak ve bir sürü derse çalışmak zorundalar ki bu durumda herhangi bir fikrin kaynağına inmeleri mümkün olmuyor. O yaştaki genç bu hazırlık eğitiminin saçma olduğunu nasıl kavrayabilir ki? İşte bu eğitimdir ki gençlerin inisiyatif alma duygusunu ve yaptığı işe sadık olma eğilimini alır götürür.
Eğer insan kendisine zihinsel bir uğraş bulmazsa, enerjisini vampir gibi emecek uyuşukluk bataklığına düşmesi kaçınılmazdır.
Reklam
Öğrencilerin ulaşmak istediği hedef nedir?
Pek de iyi maaşı olmayan, öyle çok da itibarlı sayılmayan ve kariyer vaat etmeyen bir memuriyet elde etmek. Böylece her gün gidip gelebilecekleri ama aslında gerçekte neredeyse hiçbir şey yapmayacakları bir işleri olabilir. Böyle bir iş her ne kadar insanın zekâsını ve zihni yetilerini zamanla köreltse de düşünmek ya da karar vermek zorunda olmamak insanlara son derece cazip geliyor. Başkalarının verdiği işi yaparak tıpkı kurulu bir saat gibi aynı şeyleri tekrarlamak bu kişileri inisiyatif almama hususunda mazur kıldığından onlar için bulunmaz nimet sayılıyor.
Felsefe, kişinin, bastığı yeri görmeden, gittiği yönü bilmeden, 'kör' olarak yürümesi gereken bir yoldur -herhangi bir yere ulaşma beklentisi de olmadan...
Ölüm yaşamdan daha belirgindir. Ölüm yaşamdan daha kesindir. Yaşam belirsizdir; oysa ölüm, belirgin ve kesindir. Hep bir süreç olan yaşam, ölüm anında, sonunu değil, sonucunu bulur : Ölüm yaşamın sonucudur - kişinin nasıl bir yaşam yaşadığı, öldüğü ölümden bellidir. Ölümü bilen, onun bilincinde olan bir yaşam, yaşam sürecinin her anında ölümü yaşama katarak, yaşamı bilinçli kılar - ölümü yaşamdan koparmadan, ama ölümün yaşamı kaplamasına da izin vermeden, ölümü, her an, yaşam kılar. Yaşam ne denli gecikirse geciksin, ölüm hep zamanında gelir -ölüm gecikmez. Kişi doğumundan bu yana, yaşamını ne denli belirgin yaşamışsa, bugünden ölüm günün e uzanan süreç de o denli belirsizdir. Yaşayabildiklerimiz, eninde sonunda, doğum günlerimizdir - ölüm günlerimiz değil.
İyi olan, ister istemez zorunludur ama zorunlu olan ister istemez iyi değildir; çünkü zorunlu olan kimi şeyler çok sıradan, hem de değersiz şeyler olabilir. Hiç kimse iyi'nin değerini, onu günlük, faydalı şeyler sırasına indirecek kadar bilmez değildir.
Dost yerine dalkavuk bir düşman yaklaşıyor yanıma. Erdemler adı altında kusurlar sokuluyor içimize. Küstahlık, cesaret başlığı altında saklanıyor; alçaklığa ılımlılık diyoruz; korkak, ihtiyatlı bir kişi sayılıyor. İşte bu konularda aldanmakla büyük bir tehlike içine düşüyoruz. Bu sorunlara kesin bir damga vur. Aynca bir adama, "Boynuzun var mı?" diye sorsalar, o ne şakaklarını yoklayacak kadar budaladır ne de çok ince, titiz delillerle hiçbir şey bilmediğine ikna edilebilecek kadar kalın kafalı ve salaktır
Reklam
Herkes mutlu bir hayat istediğine göre, yanıldıkları nokta neresi acaba? Şurası: Mutluluğun araçlarını mutluluk yerine koyuyorlar. Böylece mutluluğu ararken ondan uzaklaşıyorlar. Mutlu yaşamın temeli tam bir sükunet, sarsılmaz bir güven olduğu halde, kendi kendilerine sıkıntı nedenleri yaratıyorlar, kendi başlarına dert açıyorlar ve hayatın dertlerle yüklü yolunda, bu dert yükünü taşımakla kalmayıp, sürükleyip götürüyorlar da onu. Böylece aradıkları mutluluğa erişmekten uzak düşüyorlar hep; ne kadar çabalasalar da, çabaları engel oluyor onlara ve gerisin geri sürükleniyorlar
bir eşkıya, bir düşman, kılıcını boğazına dayayabilir senin. Daha güçlü olmasını bir yana bıraksak bile, her kölenin senin hayatın, ölümün üstünde söz hakkı vardır. Demek istediğim şu: Hayatını hor gören herkes, senin hayatının efendisi kesilir.
"Kimileri öylesine gizli, kuytu yerlere saklanmışlardır ki, aydınlık olan her şeyi bulanık sanırlar."
Her gün fakirliğe karşı, ölüme karşı, başka felaketlere karşı bir destek sağla kendine. Birçok kitabı gözden geçirdikten sonra da, içlerinden bir fikir seç, o gün bu fikirle birlikte kavrul. Ben de öyle yapıyorum, her seferinde okuduklarımdan bir tanesini yakalıyorum. Bugün Epikuros'ta bulduğum fikir de şu: -Ben bir kaçak gibi değil de, bir keşif eri gibi, sık sık başkalarının karargahlarına da geçerim.- Filozof diyor ki: "Neşeli fakirlik, iyi bir şeydir." Neşeliyse o fakirlik, fakirlik değildir zaten! Çünkü çok az şeyi olan değil, hep daha çoğunu isteyen fakirdir aslında. İnsan başkasının malına göz dikerse, elindekileri değil, elde edeceklerini hesap edip durursa, hazinesinde, ambarlarında yığınla malı, sürüleri, faiz getiren parası olmuş, neye yarar? "Zenginliğin sınırı nedir?" diye mi soruyorsun? Önce gerekli olana, sonra yeteri kadarına sahip olmaktır.
Birçok kitap yorar insanı; madem elindeki kitapların hepsini okuyamıyorsun, okuduğun kadarını elinde bulundurman yeter. "Ama ben," diyorsun, "bir bunu, bir şunu açıp okumak istiyorum." Birçok yemeğin tadına bakmak, mızmız bir mideye göredir. Yediklerin çeşitli, değişik gıdalarsa, beslemezler seni, sadece mideyi bozarlar.
106 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.