Traktörün 1950'li yıllarda Çukurova'ya girmesiyle günlük yaşamı altüst olan halkın sorunlarının, yöresel değişimlerin ustaca anlatıldığı bir kitap Hüyükteki Nar Ağacı... Teknolojinin alınteri, el emeğinden üstün gelmesi yaşamı kolaylaştırıp basitleştirirken, insanları daha da fakirleştirmesi, işsiz ve dolayısıyla aç bırakılmasına gönderme yapıyor Yaşar Kemal. Onun gibi "Toplumcu gerçekçi" yazarlar, kalpleri ve kalemleriyle her zaman zalimin karşısında mazlumun yanında olmuşlardır, Anadolu'nun içinden çıkmış, bizzat yaşamış, görmüş geçirmiş olarak... Memet, hösük, aşık, Onlara yolda katılan Memet çocuk ve Yusuf'un aç karınlarını doyurmak, yeni bir iş bulmak için köy köy, kasaba kasaba dolaşıp, ağa kapılarından red cevabı alıp, hiç durmaksızın süren yolculuklarında, bir ağaç altında tipik Anadolu insanlarının diyaloglarını dinlerken buluyorsunuz kendinizi. Bir doğallık, bir sohbet havası duyuyorsunuz sanki umursamazlığın, zalimliğin sesi karşısında, bütün çıplaklığıyla. Bütün gün, hatta bütün bir ömür... Sömürülen canlar geliyor akıllara. Terinin son damlasına kadar çalıştırılıp hakkı geç ve eksik ödenip evine boynu bükük giden bir baba gibi mesela. Bir kentte ev kirası verip, evine ekmek götürecek bir adamın asgari ücretle yaşamını sürdürmeye çalışmasının güçlüğünü düşünmek gibi. Bilmiyorum en doğru kelime sömürü galiba.