Günümüzdeki kültürel ve siyasal bunalım, aşırı ölçüde bir bi reyselliğin var olduğu olgusunun değil, bireysellik sandığımız şeyin boş bir kabuk haline gelmesinin sonucudur. Özgürlüğün zaferi, yalnız ve yalnız demokrasinin, yeni bir toplum geliştirmesiyle mümkündür:
bu toplumda, kültürün amacı ve ereği, bireyin oluşması, gelişmesi ve mutluluğu olmalıdır: bu toplumda yaşamdaki başarıyı ya da herhangi bir şeyi haklı çıkarmak için nedenlere gereksinim olmamalıdır: birey ister devlet olsun ister ekonomik çark, kendisi dışında hiçbir güç ya da yetke tarafından saptırılmamak, kullanılmamalı, bunlara boyun eğmek durumunda bırakılmamalıdır;
Bu kitapta, özgürlüğün çağdaş insan için iki yönlü anlam taşıdığı, insanın, geleneksel yetkelerden kurtulup özgürleşerek bir “birey” ha line geldiği, ama aynı zamanda, soyutlanmış, güçsüz, kendisinin dışındaki amaçların bir aracı, kendisine ve başkalarına yabancılaşmış duruma geldiği, üstelik bu durumun kendi benliğini hiçe saydığı, onu zayıflattığı ve ürküttüğü, bireyi, yeni türden bağlılıklara boyun eğ meye hazır hale getirdiği savunulmaktadır. Öte yanda olumlu özgür lük. bireyin gizilgüçlerinin tam olarak gerçekleştirilmesi ve bunun yanı sıra etkin ve kendiliğinden yaşama yetisinin yaşama geçiril mesiyle özdeştir.
Her ne kadar iktidarın asıl zevkini "liderler" çıkarsa da, kitleler de sadistçe doyumdan yoksun bırakılmamışlardır. Almanya’daki, ve daha sonra zayıf ya da kokuşmakta olan diye tanımlanan uluslardaki siyasal ve aksal azınlıklar, kitleleri besleyen sadizmin nesnesi oldular. Hitler ile bürokrasisi, Alman kitleleri üzerindeki yetke ve güçlerinin tadını çıkarırken, bu kitlelere de başka uluslar üzerinde yetke sahibi olma ve dünyaya egemen olma tutkusuyla gi- lülünmeleri öğretildi.
Nüfusun büyük çoğunluğu, genel olarak tekelci kapitalizmin tipik sonucu olarak kabul edilen bireysel önemsizlik ve güçsüzlük duygusunun altında eziliyordu.
Her bireyde, kendini ötekilerden sadece daha farklı değil, hepsinin en farklısı görme eğilimi vardır, çünkü her kültür kendisini oluşturan bireylerde bu farklılık duygusunu besler.
Fakat kişiler kendilerini kınamak yerine, ister istemez ya bütün olarak toplumu suçlamaya ya da kolaylıkla anlaşılabilecek nedenlerle zararlı gördükleri başka kişileri kınamaya yatkındırlar.