Duygu Temirli

Müteşabihler, bir gitarın çok ses çıkaran teline benzer. Zamana ve toplumlara göre farklı ve değişken olan Müteşabih/uyarlanabilir/çok seçenekli/çok anlamlı araç mesajlar, kişisel kanaat ve "Benim inancım budur" deyip kurallaştırmalara müsait mesajlar olduğundan, Âl-i İmrân 7.ayette bu mesajları, değişken olarak değil de muhkem/Evrensel kurallar gibi değişmez ve farz özellikte önemseyenlerin "içleri fesatlar" olacağına dikkat çekilmiştir.
Reklam
Hayatın genel olarak hiçbir anlamı yok. Ama o hayata sen bir anlam verebilirsin. Kendi hayatına anlam verebilecek tek kişi de sensin.
İnsan asıl, acıdan ve üzüntüden kaçmaya çalıştığında sıkışıp kalır.

Reader Follow Recommendations

See All
Başkalarına itimat etmekten korkarsan, uzun vadede kimseyle derin ilişkiler kuramazsın.
Reklam
Konuştuğum kim olursa olsun Yaradan'dan bir parça taşıyor bunu biliyorum ama bu kibir başka hiçbir yaratılanda yok. Biz azrailler ya da diğer meleklerde böyle bir hava yok. Hatta abartmıyorum, Şeytan bile Yaradan'a kafa tutarken bu kadar artist değildi.
Acaba biz "modern şamanlar" olarak Şamanlığımızın hakkını verip "İtaka"ya varmış olsaydık, meydan bu sahte Şamanlara kalır mıydı? İnsanlar bu denli boşluğa düşer miydi?
Mecaz olarak kullanılan kelimelerden anladığım kasıt: Modern şamanlar=Psikiyatristler; İtaka=Kamil insan olma, nihai huzur hedefi, benlik anlamı; Sahte şamanlar=yaşam koçları, spritiüalistler, kişisel gelişim uzmanlarıKitabı okuyor
... Bilinç, atomların ve akrabalarının gelişigüzel dans etmeleri sonucunda meydana çıkmış, "tesadüfi bir epifenomen" di. Psikoloji bilimi de bu açıdan bakıldığında, bu "yan ürünü" inceleyen bir bilim dalıydı ve fizikalist bilim adamları tarafından hep küçük görüldü. Ne var ki işin en trajik yanı, materyalist, fizikalist ve indirgeyici/redüksiyonist bilim adamları tarafından yetiştirilmiş bazı psikologlar, aldıkları eğitim gereği bu görüşü ister istemez paylaşmak durumundaydılar! Körler dünyasında kör olduklarına inanmak ya da kör gibi davranmak zorundaydılar. İşte böyle bir ortamda W. James'in yukarıdaki görüşü, kaldırıldığı tozlu raftan alındı ve üzerinde çalışmalar yapılmaya başlandı.
"Bizim bireysellik dediğimiz şey, evrensel bilincin önüne tesadüfen çıkan bir engeldir." William James
Dar bir bilinç alanına sıkışmanın getirdiği sarhoşlukla, maddi dünyayı kavramada kullanılan metotlara başvurarak "ruh" gibi farklı boyuttaki bir oluşumun kavranması ne kadar mümkündür?
Reklam
Freud ve Jung örneklerinde görüldüğü gibi, ilahi rabıtasından kopan Avrupa insanı, pusulasız ve rehbersiz açıldığı bu uçsuz bucaksız insan nefsinin okyanusunda bir yön bulmaya çabalıyordu.
Hayatın ikinci yarısından sonra, arketipler ve benlik arketipi bilinçdışından zuhur etmeye başlar ve eğer bireyselleşme amacına ulaşırsa "ben", artık varoluşun odak noktası olmaktan çıkar. "Ben", kendi evreninin güneşi olmak yerine, gittikçe "gerçek güneşin" yörüngesindeki bir gezegen gibi benliğin etrafında dönmeye başlar.
Tasavvufi açıdan Jung'un benlik tanımıyla en iyi örtüşen kavramın nefs-i mutmainne olduğu söylenebilir.
Nesneye indirgenmiş, papağan gibi her tarafı boyanmış, estetik ameliyatlarla aslından kopmuş, bedeninin en kutsal yerleri kasap dükkanındaki etler gibi sergilenen, cüretkar mini eteğiyle mahremiyetinin son sınırlarına kadar açılıp saçılan, seks objesi, "modern/çağdaş" kadın, aslında bir insanlık trajedisidir.
Giderek erkekleşen bu "değersiz kadın", değerli olma çabalarını bir başka yönde sürdürerek kendini teşhir etmeye başlar. Doğuştan gelen (Freud'a göre) "yetersizliği" ile kadın, değer kazanabilmek için, dişiliğini aşırı derecede sergilemeli, erkeklerin dünyasında bedeninin mahrem yerlerini görüntü olarak sunarak "şerefini" kurtarmaya çalışmalıdır.
Not: Yazar burada Freud'u desteklemiyor, aksine onun yarattığı psikolojik görüşün etkisiyle kadındaki sonucu anlatıyor.Kitabı okuyor
394 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.