tezatlar içinde doğruyu bulmak, sıkıntılar içinde mutlu olabilmek, külfetler içinde
boğulmadan, kötülüğe kapılmadan hayr üzere hayatı sürdürebilmek büyük bahtiyarlıktır. Bu bahtiyarlık ve başarının kaynağı tek kelime ile İMAN'dır.
Birgün Hz. Ömer Süheyb-i Rumi adlı sahabeye :
“Oğlun olmadığı halde Ebû Yahya künyesiyle anılıyor, Araplardan
olduğunu söylüyor ve pek çok yemek ikrâmında bulunuyorsun.
İsrafçı sayılmaz mısın?” diye takıldı.
O şu cevabı verdi:
– “Bana Ebû Yahya künyesini veren Resûl-i Ekrem’dir. Ben Musul ahâlisinden Nemir İbni Kâsıt hânedânındanım. Ancak küçük yaşta
esir düşüp ailemi ve kavmimi kaybettim. Resûl-i Ekrem “En iyileriniz, yemek yediren ve selam verendir” buyurduğu için fazlaca yemek ikramında bulunuyorum”
Her yeni gün herkes için yeni bir pazardır. Bu pazarda, bir
bakıma insanın dünya ve âhireti alınıp satılmaktadır. Kimileri meşrû
sınırlar içinde kalmaya çalışır, kendileri için kârlı bir gün geçirmiş
olurlar. Kimileri de sınırlara dikkat etmez, ne pahasına olursa olsun
arzularına ulaşmak isterler. Böylece kendileri için hiç de iç açıcı
olmayan bir gelecek hazırlamış olurlar. Bu sebeple disiplinli bir
müslüman olmaya, her gün yeniden niyet ve gayret edilmelidir.
“Nefislerini Allah’ın satın aldığı mü’minlerden” [Tevbe sûresi (9),
111] olmaya bakılmalıdır.
Ziyâ,
ışığı ve ısısı kendisinden olan cisimler için, nur ise ışığını bir
başkasından alıp yansıtan cisimler için kullanılır. “Güneşi ziyâlı, ayı
nurlu kılan... Allahtır” [Yûnus sûresi (10), 5] âyeti bunun en kesin
delilidir. Bu demektir ki, sabır, mü’minin hem dünya hem de âhiret
saadetini temin yolunda, kendisinde tabiî olarak bulunan bir ışıktır.
Mü’min bir yandan sabır sayesinde, yasakların yalancı câzibesinin
arkasındaki asıl sıkıntı unsurlarını görüp onlardan sakınırken, bir
yandan da emirlerin yerine getirilmesinden dolayı ortaya çıkan
güçlüklerin gerisindeki huzuru sezip güçlükleri sabırla göğüsleyerek
sonuçtaki mutluluğa kavuşma imkânı bulur. Mü’mine bu irade
gücünü verecek olan da ondaki sabır, dayanma, göğüs germe
melekesi olacaktır. Kısaca mü’min, enerji kaynağı kendi içinde
olan bir varlıktır.
Âlimlerimiz, “beşerî duyguları akıl ve şeriat sınırları içinde tutmayı”
sabır olarak tarif etmişlerdir.
Batı dinden uhrevi kaygıdan tamamen koptu. Evet kuşlar gibi bulutların üzerinde uçmayı, balıklar gibi suların altında yüzmeyi öğrendi ama insan gibi bu yeryüzünde yürümeyi unuttu. O kadar unuttu ki batı ve onun organize ettiği gizli açık oluşumlar bugün dünyanın her yerini kan revan içerisinde bıraktı.
Müslüman Allah'ın ayetlerinden bir ayettir. Müslümanın İslam'ın hakikati konusunda insanlara sunacağı en ikna edici delili, kendi müslümanlığıdır. Bir müslümana onun dindarlığına bakıp da bir insanın dinden soğuması ona şer olarak ve onun müslümanlığına bakıp İslam'a ve Hz Muhammed'e (s.a.v) muhabbet duyması da hayır olarak yeter .
"Ele geleni yersen,
Dile geleni dersen
Halkı gıybet edersen,
Sen derviş olamazsın
Sapık kitap okursan
Her kusura bakarsan
Üzersen, can yakarsan,
Sen derviş olamazsın
Bulamazsan bir eri,
Değilsen hak neferi,
Bozarsan düzgün yeri
Sen derviş olamazsın.."
Bir insanın varlığı ile yokluğu birbirine eşit olmamalı.
Çünkü Allahu Teala Geride bırakılan izin, eserin, ömrün, ahiret sermayesi olduğunu ifade ediyor
Namazımı kılayım, orucumu tutayım, bir köşeye çekilip kur'an-ı Kerim okuyayım... Vakti geldiğinde bu dünyadan göçüp gideyim... Varlığımla yokluğumla bu alemde birbirine eşit olsun..
Allah bunu istemiyor. Öldüğü fark edilmeyen neredeyse boşa yaşamış gibidir.
Salih amelin dünyada kök salan kısmı vardır, biz buna 'sadaka-i cariye' diyoruz, sevabı surekli devam eden sadaka demektir.
Efendimiz bu kavramı "Salih evlat, faydalı İlim ve insanların faydalanacağı bütün hayırlar" şeklinde açıklamıştır.