Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elif Çağlayan

Elif Çağlayan
@Elif_Caglayan
"Güzel olan bir şey karşısında belki en iyisi sadece ağlamaktı."
Reklam
"Demek yüreklerinin yörelerine uğramadan günler ve geceler geçirebiliyorlardı."
Bu çağın en belirgin özelliği insanların tek tip olmalarıydı. Birbirlerine öylesine benziyorlardı ki bir süre sonra yüzleri silikleşiyordu. Hele yüzlerinde ki o ifadesizlik, ne garipti. Yüzlerinde ne sevinç ne hüzün, ne umut ne kaygı, ne korku ne de güven ifadesi vardı. Kendilerinden başkasını görmeye tahammülü olmayanların yüzlerinde ki o hoşgörüsüz ifade dâhi yoktu. Zekice bir an belirip sonra da kaybolan bir şaşkınlıktan başka özgün bir ifadeye sahip değillerdi .

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Siz insana inanıyorsunuz! Fakat hangi insana? Gittiği her yere kan ve gözyaşı götürene mi? İnsana inanamam ben! İnsana inanmak çok ızdıraplı!
Sizler; -her şeyi isimlendirenler-: Düş diyorsunuz gönlünüzce tasarladığınız ve işlediğiniz hiçliğe. (Sizin için) görünmezliğin ve girift belirsizliğin doruğu olan gizli özneye zaman diyorsunuz, durmaksızın kötülüğü buyuran, susturulamayan iç seslerinize ve tereddütlerinize ise şeytan. Aşk diyorsunuz kısa süreli salgı sarhoşluğunuza, varlıklarınızla yokluğa düşürdüğünüz küçük dipnotlara varoluş dediğiniz gibi. Tek yönlü ve sürekli akan yokluktan eksilen küçük ve ödünç birer noktadır göreli mevcudiyetiniz, sizi sabırla bekleyen bir başka yokluğa katılacak olan, başladığınız ham ve artık yerine konamaz o ilk yokluğa dönüş olmaksızın.
Reklam
“Pişmanlığını duymayacağım bundan böyle, bir madencinin güneşten alabildiğine uzak ve karanlığın bağırsağında geçen hayatını yaşamanın.”
"Farklılığın bir hastalık olarak görülmesi yalnızca insana ait en eski algı hastalığıdır."
"İnsana dair hiçbir şeyin olmadığı bir zamana gitmek istiyorum sadece. Çünkü insan pratik bir sorundur belki sorunsal, insanlık ise teorik bir ideal. Biz bir ideale gideceğiz, pratik bir soruna değil!"
Elimin gücü yetmiyordu kendi tasarımım olmaktan uzak bir dünyayı tasarlamaya ve yeniden yaratmaya. Ona hiçbir katkıda bulunamazdım, Ama düşüm büsbütün benim tasarımımdı ve bende en iyi şekilde tasarladım onu. Ben sanatçısı ve tasarımcısı düşün, hata yamacısı. Gerçeğin acımasız kırbaçları tarafından düşlerim parçalanınca daha iyi ve yeni bir düşle düşlerini yamayan ben: Binlerce defa gerçekler tarafından parçalanan, tuzla buzla olan, gerçeğin büyük ve paslı çivileriyle çarmıha gerilen düşlerimi tasarladım ve yamadım, gözyaşları ve kalp sancılarıyla. Ta ki bu yamalı düşlerim görkemli bir çok başka düş tarafından kutsanınsaya değin yamadım, günlerce ve geceler boyu. Ve böylece oluştu düşten bir imparatorluk. Birçok müstakil, yamalı ve çarmıha gerilen düşün bir araya gelmesiyle.
Esasında çok yaralayıcıydı, bir düş ülkesi prensinin gerçekte sefil bir hırsız olması... Bir yanda gerçeğin bizi paçamızdan bizi aşağı çeken hatta vakumlayan kara batağı ve sınırlı sınırları ama öte taraftan gerçekdışılığın bizi yukarı çeken büyüsü, cezbedici sonsuzluğu ve her türlü olanaksızlığa olanak olması...
Reklam
Tanımı olmayan, herhangi bir haritanın, herhangi bir kıvrımında ve sınırında yeri olmayan, daha önce kimsenin varamadığı ve bundan sonra asla varamayacağı, varışı olmayan o büyülü ülkenin şiirlerinin ve şarkılarının esriğiyim ben! O ülkeden şarkılar söyledim, ölü olmayan kulaklara. O düş ülkesinin şarkıları işiten kulaklar ister. Zira o şarkılar yalnızca diri kulaklar içindir. Doğusunda bile güneşleri batmayan o varışsızlığın ve sonrasızlığın Tanrısının varisiyim, keşfedilmeyi bile umamayacak kadar kendisine bir varlık bahşedilmemiş o düşten imparatorluğun kâşifiyim ben! Oysa küçücük bir varlık umudu kadar bile olsa -o kadar bile olsa- bir varlık ihtimali bahşedilmeliydi ona. Belki o da varlık kazanmaya başlayan her şey gibi, temizliğini mutlak yokluğa bırakarak var olmayı dilerdi. Çünkü mutlak, aynı zamanda safi ve her bakımdan dimağsız bir yokluk, temizliğin ve masumiyetin sonsuzca emanet edildiği bir boyuttu. Onun istediği: o katıksız, salt ve belleksiz boyutu değildi yokluğun. O yalnızca var olmayı dilerdi, cellat olma pahasına bile olsa, yokluğun en mutlağına.
"Yüreğimde bir kıta ve imparatorluk gibi büyüttüğüm, o düşün tanrısının tek kusuru olmamasıydı"