Gönderi

Tanımı olmayan, herhangi bir haritanın, herhangi bir kıvrımında ve sınırında yeri olmayan, daha önce kimsenin varamadığı ve bundan sonra asla varamayacağı, varışı olmayan o büyülü ülkenin şiirlerinin ve şarkılarının esriğiyim ben! O ülkeden şarkılar söyledim, ölü olmayan kulaklara. O düş ülkesinin şarkıları işiten kulaklar ister. Zira o şarkılar yalnızca diri kulaklar içindir. Doğusunda bile güneşleri batmayan o varışsızlığın ve sonrasızlığın Tanrısının varisiyim, keşfedilmeyi bile umamayacak kadar kendisine bir varlık bahşedilmemiş o düşten imparatorluğun kâşifiyim ben! Oysa küçücük bir varlık umudu kadar bile olsa -o kadar bile olsa- bir varlık ihtimali bahşedilmeliydi ona. Belki o da varlık kazanmaya başlayan her şey gibi, temizliğini mutlak yokluğa bırakarak var olmayı dilerdi. Çünkü mutlak, aynı zamanda safi ve her bakımdan dimağsız bir yokluk, temizliğin ve masumiyetin sonsuzca emanet edildiği bir boyuttu. Onun istediği: o katıksız, salt ve belleksiz boyutu değildi yokluğun. O yalnızca var olmayı dilerdi, cellat olma pahasına bile olsa, yokluğun en mutlağına.
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.