Gizlenecek yer çok, kurtuluş tektir, kurtuluş olasılıkları ise yine gizlenecek yer kadardır.
————————
Hedef var, ama yol yok; yol dediğimiz şey teredütten ibaret.
Bir şeyin, diyelim bir elmanın birbirinden farklı görünüşleri olabilir: Masanın üstünde elmayı bir an olsun görebilmek için boynunu uzatan çocuğun görüşü ve bir de, elmayı alıp masadaki arkadaşına veren ev sahibinin görüşü
“Aynasıza bak, sarhoş sandı beni iyi mi?” Kendi kendine gülümsedi ve derin düşüncelere daldı. “Gerçi öyleydim,” dedi ve peşinden ekledi: “Bir kadının yüzüne bakıp sarhoş olacağımı hiç sanmazdım.”
"Ben kalıtımsal bir hilkat garibesiyim, atavistik bir kâbusum -ne derseniz deyin; ama işte buradayım, gerçek ve hayattayım, günde üç öğün yemek yiyorum, var mı buna bir diyeceğiniz?"
Onu çok ilkel bir yaratık, bir atavik olarak nitelendirmiştim, ama o daha beterdi, çünkü daha ilkel hayvanların bile erkekleri eşlerine kötü davranmaz ve öldürmezdi.
Evlilik henüz ilkel bir dönemindeydi ve çiftler kolaylıkla kavga edip birbirlerinden ayrılabiliyorlardı. Çağdaş insan ise aynı şeyi boşanma kurumu sayesinde yasal bir şekilde yapıyor bugün.
Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu, terbiyeli olmaları söz konusu değildir.
"İnsan doğası ne tuhaf. İşleri sadece cinayet olan; şahsi hiçbir kin gütmedikleri aile babalarına, karılarına ve masum çocuklarının gözünün yaşına bakmadan ve gözlerini kırpmadan kıyan bu adamlar bile, müziğin o narin ve hazin ezgileri karşısında ağlamaklı olabiliyorlardı."
"Ne kadar oldu
görüşmeyeli, eski yaralar
depreşmeyeli?
Farkında mıydın
nasıl da sana
ben bir zamanlar...
Boşver aldırma!"
Tuğrul Dağcı, Dünya Dönüyor (1973)
Bir süre televizyona baktım. Oradaki dünyaya girebilirdim belki; belki de televizyonu bir tekmede patlatırdım. Ama seyrettiğim bizim evdeki, bizim televizyondu; bir çeşit tanrı, bir çeşit lâmba.