Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gökyüzünün Öğrencisi

Cahileye Devri Arapların Özellikleri!
Allah'ın kainatı yoktan var edip, yeri göğü idare ettiğine ve her şeyin onun kudretinin tasarrufu altında olduğuna inanıyorlardı. Eğer onlara "Yerleri ve gökleri yaratan kimdir?" diye sorulsa, derhal "Aziz ve Alim olan Allah'dır" şeklinde cevap verirlerdi. ... Herhangi bir şahsın duasının göklerin en üst katına çıkıp orada hiçbir vasıta ve klavuz olmadan doğrudan doğruya Allah katında kabul edileceğine inanmıyorlardı. Onun için ibadetlerini Allah'a ulaştıracak vasıtalar aradılar. Daha sonra Allah'a şirk koşmada hayli yol aldılar. Allah'tan başka birçok ilahlar edindiler...
Reklam
İslam, kumanda mekanizmasını ele geçirmedikçe hareket edemez. Çünkü İslam, bir üstünlük akidesidir, bir kumanda nizamıdır, tâbi olma değil, icat etme yoludur. ~Seyyid KUTUB
Müslüman, dalgaların önünde kütük gibi sürüklenmek ya da kervanın ardında kuyruk olmak için yaratılmamıştır. Topluma, medeniyete ve aleme yön vermek için dünyaya gelmiştir. ~Muhammed İKBAL

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çevremizi bir ahtapot gibi saran cehaletin, bu zifiri karanlığından sıyrılıp, bütün dünyaya ışık saçabilmemiz için, hayatımızın bütün cephelerine temel olacak şekilde dinimizle olan bağımızı yeniden kurup sağlamlaştırmamız gerekir. Şurası bir gerçektir ki, kendimiz iman etmedikçe herhangi bir kimsenin bu dine iman etmesini isteyemeyiz. Bu iman da, ancak bütün insanlara takdim edebileceğimiz doğru ve güzel bir numune ile mümkün olacaktır. ~Prof. Dr. Muhammed Yusuf MUSA
Gününümüzde İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu en büyük mesele, ne gayri müslimler arasında İslam'ı yaymak, ne de yeni Müslümanlar kazanmaktır. Bunların hiç biri İslam dünyası için problem değildir. Esas problem, Müslümanların İslam'dan uzaklaşmaları, yüzlerini Doğu'dan Batı'ya çevirmeleri Avrupa'nın bayraktarlığını yaptığı sözüm ona medeniyet kervanına katılmaları, Avrupa'nın üzerine oturduğu değerlere bağlanmaları ve onun izini takip etmeleridir. Bu yüzden bugün biz, sadece coğrafi mevkii, doğum yeri ve isim müslümanı olduk. Müslüman'lığımız nüfus cüzdanımızın yaprakları arasında sıkıştı kaldı. İslam'ın ruhundan tamamen uzaklaştık. ~Prof. Dr. Muhammed Yusuf MUSA
Reklam
Bin söze bedel bir ifade
Arapça'dan tercüme, halimizin izahı, söyleneni bilinmeyen ama kendisine dualar ederek bütün sözlerimin hülasası bir sözü paylaşayım: "Adamlar kadınların niyetlerine göre çıkar. Denilir ki geçmiş asırlarda kadınlar, çocuklarını emzirirken büyüdüklerinde yüce vasıflı kimseler(suvari, alim, komutan..) olsunlar diye dua ederlerdi. Bu yüzden ecdadımız azametli kimselerdi. Bugün ise kadınlarımızın çoğu, çocuklarını uyusunlar diye emziriyorlar. Bu yüzden Ümmet'in büyük çoğunluğu uyuyor."
80 syf.
·
Puan vermedi
Elif Elif - Sayı 44
Elif Elif - Sayı 44Elif Elif Dergisi
5/10 · 10 okunma
344 syf.
10/10 puan verdi
Kitap, iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Mescid-i Aksa avlusu, ikinci bölümde ise Kubbetü's-Sahra avlusu içersindeki yapılar tek tek ele alınmış. Karış karış, her ayrıntısı ile anlatılıyor. Kitabın bolca görselle desteklenmiş olmasıda daha iyi anlamanızı sağlıyor. Özellikle kitabın sonundaki (bütün yapıların bir arada verildiği)kroki sayesinde de, tek tek anlatılmış yapıları zihninizde birleştirmeniz kolaylaşıyor.... Sanki bir kitap okumadım da Mescid-i Aksa'yı karış karış gezdim gibi hissediyorum. Kitabı o kadar beğendiğim ki anlatamam. Tabii kitap, gezip görmüş kadar olma hissi verdiği gibi, bir yandan da oralara gitme isteğinizi ve merakınızı daha da arttırıyor. *Özellikle, bereketin merkezine bir yolculuk düşünüyorsanız sakın bu kitabı okumadan gitmeyin :) Ama bu kadar beğendiğim halde, yine de bu kitabı okumadan önce, üstad Yusuf el-Karadavi'nin; 'Her Müslümanın Ortak Davası Kudüs' kitabını okumanızı öneririm. Zira önce mekanın anlamını ve önemini kavramalı, ardından mekanın içeriğindeki yapılar hakkında bilgi sahibi olunmalı... Aksi takdirde bilgiler havada kalabilir.
Arzın Kapısı Kudüs - Mescid-i Aksa
Arzın Kapısı Kudüs - Mescid-i AksaTalha Uğurluel · Timaş Yayınları · 20161,713 okunma
Bu Devlet mi İstilacı?
"Filistin Müftüsü Emin el-Hüseyni, bir seferinde, bu bahiste uzunca bir sohbette bulunmuş, başından geçen bir hadiseyi bizlere şöyle anlatmıştı: Osmanlı Devleti, adil, insaflı ve kanatları altında barınan milletlere karşı çok cömert ve hürriyet verici bir devletti. Fakat onu yıkmak, böylece İslam diyarlarını işgal edip sömürmek isteyen İngiliz, Fransız, Rus ve diğer düşmanlar, kendi kültürlerinin tesiri altında kalan Müslüman aydınlara bunun zıddını telkin ediyorlardı. Bir keresinde, devletlerarası kongrelerden birinde idik. Bir Cezayirli ile bir Tunuslu'yu konuşurlarken gördüm. Fransızca konuşuyorlardı. Kendilerine şöyle latife ettim: 'Yahu ben yanınızda Filistin müftüsüyüm; sizler iki Arapsınız; toplantımız, Arap devletlerinin meselelerini görüşme toplantısı; ama sizler Fransızca konuşuyorsunuz. Bu nasıl iş?' 'Hocam, mazur görün' dediler. 'Bizim kültürümüz Fransızcadır. Arapça avam lisanını konuşabiliyoruz. Fakat derin mevzuları ifade etmeye Arapçamız kafi gelmiyor. Fransızca konuşmaya mecbur oluyoruz. Böyle yetişmişiz...' 'Fransa, sizin ülkelerinizde ne kadar kaldı?' 'Yüz sene kadar...' 'Peki, Osmanlılar kaç sene kaldı?' 'Dört yüz seneden fazla...' 'Acaba sizin dedeleriniz, babalarınız, sizin böyle konuştuğunuz gibi Türkçe bilirler miydi?' 'Hayır...' Onlar böyle cevap verince, ben de artık fırsatı kaçırmadım: 'Yahu adamlar yüz senede size anadilinizi unutturmuşlar. Kendi lisanıyla konuşmaya mecbur hale getirmişler de, Osmanlı dört yüz senede sizi kendi dilini konuşmaya mecbur etmemiş. Üstelik kendi gençlerine Arapça öğretip sizin beldelerinize vali, kaymakam, kadı diye göndermiş. Bu devlet mi istilacı?' dedim.
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
Herkes her işi yapamaz ama herkesin yapabileceği bir iş vardır!
Karşımızda yaşları farklı, cinsiyet ve konumları farklı dört insan duruyor. Bu dört insan da iman adına kendilerine ne düşüyorsa onu yapıyor, ellerinden gelen gayreti ortaya koyuyor, ben ne yapabilirim ki? demeden bir şeyler yapıyorlardı. Kırk yaşındaki Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem düşen Risalet davası uğrunda koşmak, tebliğ, talim, tebyin, tezkiye ve davet için çırpınıp durmaktı. Elli beş yaşındaki Hadice'ye düşen, koşan eşinin terleyen anlını silmek, ayağa batan dikenlerin kanattığı yerleri temizlemek; şefkat ve merhametle yürekte oluşan fırtınaları dindirmekti. On yaşındaki Ali'ye düşen davette misafirlere su ikram etmek, sofralara yardımcı olmak, eğer havaya kalkan eller yoksa el kaldırıp 'Ben varım.' diyebilmekti. Doksan yaşındaki Varaka'ya düşen ise tecrübe ve bilgileri ile yardımcı olmak, hiçbir şey yapamıyorsa bile dualarla davaya destek olmak ve 'Ahhh... Keşke genç olsaydım da senin arkanda yer alsaydım!' diye temennide bulunmaktır. Demek ki; herkes her işi yapamaz ama herkesin yapabileceği bir iş vardır! Ne yapacağını doğru tesbit edenler, risaletin davasının ötelere taşınması için gayret ortaya koyabilirler.
Sayfa 123Kitabı okudu
Doğrudur, risalet görevi hatemen nebiyyin/peygamberlerin sonuncusu olan Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ile mühürlenip sona erdi. Ama risaletin mesajının duyurulması noktasında Hz. Muhammed'e gönül verdiğini iddia edenler; bu konuda büyük bir mesuliyet altındadırlar. O mesuliyet şudur ki; risaletin mesajlarını başkalarına duyurmaya çalışanlar, acaba ne kadar bu temsiliyet görevinin hakkını yerine getirmektedirler. Unutulmaması gereken bir hakikat var ki tüm Müslümanlar tebliğ görevi ile mükelleftirler; ancak tebliğ, hakkıyla temsil etmekle gerçekleşir. Temsiliyetin hakkını ödeyemeyenler nasıl tebliğ edebilirler ki?
6,5bin öğeden 6,5bin ile 6,5bin arasındakiler gösteriliyor.