Hölderlin okuldan çıkıp, düşman bir ülkeye girer gibi girer hayata, ilk andan itibaren onu, o aşırı kırılgan varlığı bekleyen mücadelenin bilincindedir.
Hölderlin şiirden yaşamak bir gül her seferinde paramparça olarak geri düşer, Phaeton gibi toprağa, Kendi ülkesine düşmez, bilakis çok daha derine, melankolinin o sonsuz denizine düşer.
Hölderlin inatçı bir içgüdüyle hayatla her türlü karışmayı reddettiği için, bu doğuştan gelen hayat körlüğü mutlak bir rüya durumuna, dünyanın ideal bir ideolojisine yükselir.
Gerçek şiir kadere meydan okur ve ancak hayatın hafif ve somut yanından bilinçli olarak vazgeçen ve kendini güçlerin oyununa geri fırlatanlar hakiki şair olarak kalır.